Zilyetlik, bir eşya üzerinde fiili hakimiyet şeklinde kurulan ilişkiyi ifade etmektedir. Yani zilyetlik, bir malı kullanma, el altında bulundurma manasına gelmektedir. Günlük hayatta mülkiyet ile zilyetlik kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Fakat bu ikisi apayrı kavramlardır. Mülkiyet bir hakkı ifade etmekteyken, zilyetlik bir fiili durumu ifade etmek için kullanılır. Zilyet olunan eşya ile zilyet kişi arasında fiili bir bağ kurulmaktadır. Buna karşın mülkiyette eşya ile malik kişi arasında hukuki bir bağ kurulmaktadır. Zilyetlikten bahsedilebilmesi için fiili egemenliğin yanında zilyetlik iradesinin de bulunması gerekir. Bu yazımızın konusunu işte bu zilyetlik kavramı oluşturacaktır. Konu hakkındaki sorularınızı sayfanın en altındaki forum aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.
Zilyet, eşya ile arasında zilyetlik bağı kurulmuş olan kişiyi ifade eder. Mülkiyetin aksine zilyetliğin fiili bir durumu ifade ettiğinden bahsetmiştik. Dolayısıyla bu fiili durum birçok farklı şekilde oluşabilir. Taşınır ve taşınmaz eşyalarda, tabiatı gereği genellikle o malın sahibi aynı zamanda zilyedi olmaktadır. Bunun dışında malik, taşınmazını bir kira sözleşmesi ile bir başka kişiye kiralamış olabilir. Bu durumda zilyet, kiracı kişi olacaktır. Buradaki zilyetlik durumu, kiracı evden çıkasıya kadar veya kiracı tahliyesi gerçekleştirilesiye kadar varlığını devam ettirecektir. Aynı şekilde bir eşya üzerinde intifa hakkı gibi irtifak haklarına sahip kişiler, eşyayı hakimiyetleri altında tuttukları sürece o malın zilyedidirler.
Zilyet konusuna bir başka örnek vermek gerekirse; Örneğin belirli bir malvarlığına sahip baba vefat etmiş olsun. Burada miras paylaşımı ve intikal işlemleri yapılmadan mirasçılar o mallar üzerinde mülkiyet hakkına haiz değildirler. Fakat zilyetlik durumu, varlığını mirasçılar üzerinden devam ettirecektir.
Bunun dışında zilyetlik illa da hukuka uygun yollar ile kurulmak zorunda değildir. Zilyetlik, sadece bir fiili durumu ifade ettiği için her türlü yolla kurulması mümkündür. Örneğin hırsızlık suçunu ele alalım. Burada hırsız bir takım malvarlıklarını hukuka aykırı olarak ele geçirmiştir. Hırsız bu eşyalar üzerinde bir hakka sahip değildir fakat artık o malların zilyedi konumundadır. Aynı şekilde dolandırıcılık suçunun faili de birtakım mallar üzerinde haksız şekilde bir hakimiyet kurar. Bu şekilde menkul ve gayrimenkullerin haksız fiil aracılığıyla elde edilmesi, zilyetliğin oluşumuna engel değildir. Dolayısıyla burada suçun failleri, söz konusu eşyalar üzerinde zilyet konumunda olacaklardır.
Zilyetlik denildiği zaman akla 4 ana fonksiyon gelmektedir. Gelin bunları sıralayalım ve genel hatlarıyla inceleyelim:
Zilyetlik, pek çok açıdan farklı sınıflandırmalara tabi tutulabilir. Hakka dayanan zilyetlik – Hakka dayanmayan (Haksız ) zilyetlik ve Asli zilyetlik – Fer’i zilyetlik ayrımları geniş bir açıklama alanı gerektirdiği için aşağıda ayrı başlıklar altında değerlendirilecektir. Bu 2 sınıflandırma dışındaki 5 ayrımı şu şekilde sıralayabiliriz:
Asli zilyet – Feri zilyet ayrımı da zilyetlik türlerine tabidir. Daha geniş bir incelemeye tabi tutulabilmesi maksadıyla ayrı bir başlık altında değerlendireceğiz:
Zilyetlik türlerinde bir diğer ayrım da Hakka dayanan zilyetlik – Hakka dayanmayan (Haksız) zilyetlik tasnifidir. Yine burada da geniş çaplı bir inceleme yapabilmek adına ayrı bir başlık altında inceleme yapmayı seçtik:
Zilyetlik 4 farklı şekilde kazanılabilir. Bunları sıralamak ve kısaca açıklamak gerekirse ş şekildedir:
Bu kavram, zilyetliğin nakli açısından önem taşımaktadır. Zilyetliğin nakli de teslimli veya hükmen teslim şeklinde olabilir. Teslimli nakil, zilyetliği devredenle devralanın nakil esnasında hazır bulunması şeklinde olabileceği gibi hazır olmayan zilyetler arasında da bu yolla nakil yapılabilmesi mümkündür. Teslim, bizzat eşyanın verilmesi şeklinde olabileceği gibi o eşyayı temsil eden bir şeyin verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Mesela, kiraya verilen bir evin anahtarının kiracıya verilmesi bu duruma bir örnektir. Zilyetliğin teslimli nakli yetkili bir temsilci aracılığıyla da pek ala yapılabilir.
Peki hükmen teslim nasıl olur? Burada eşya üzerinde fiili hakimiyet devri gerçekleşmez. Zilyetliği devredenin eşya üzerindeki fiili hakimiyeti devam etmektedir. Örneğin evini satan kişinin o evde kiracı olarak oturmaya devam etmesi bu şekildedir. Hükmen teslimde, zilyetliğin devir konusu ile eşyanın eski zilyedin fiili hakimiyeti altında kalma sebebi birbirinden bağımsız olmalıdır. Örneğin evi satan kişi, parasını alamadığı için o ev üzerinde hapis hakkını kullanıyor ve orada oturmaya devam ediyorsa; bu durum, hükmen teslim şeklinde değerlendirilemeyecektir.
Hükmen teslim halinde, zilyetliği kazanan 3. kişilerin zarar görmemesi için bildirim yükümlülüğü getirilmiştir. Bu şekilde bir 3. kişiye devir söz konusu olduğunda, bu durum ancak zilyetliği devam eden kişiye ve devralacak kişiye bildirildikten sonra hüküm ve sonuç doğurur.
Zilyetliği kuvvet kullanarak tecavüze karşı korumak her zaman mümkün olmayabilir. Bu noktada dava yolu aklımıza gelecektir. Zilyet kişi, malı hakimiyeti altından kaçırmış ve anında söküp geri alamamışsa; o eşyanın artık yeni bir zilyedi vardır. Dolayısıyla eşya ancak dava yoluyla geri alınabilecek ve haksız fiile ilişkin tazminat istemleri burada gündeme gelecektir. Burada dava ehliyeti, taşınmazlar açısından, tapuda adına tescil olanlara tanınmıştır. Taşınırlar açısından ise zilyet olan herkes, hukuki yararı bulunmak şartıyla, dava yoluna başvurabilir. Zilyetlik davaları, tecavüzün refi davası ve zilyetliğin iadesi davası olarak ikiye ayrılmaktadır. Tecavüzün refi davası burada işlenirken, zilyetliğin iadesi davası bir alt başlıkta incelenecektir. Taşınırlar açısından gündeme gelen menkul davaları ise inceleme konusu yapılmayacaktır.
Tecavüzün refi davasında en çok dikkat çeken nokta, ortada hala süregelen bir tecavüzün bulunmasıdır. Tecavüz, zilyetliğin kullanımını engelliyor olabileceği gibi zorlaştırıyor da olabilir. Mütecaviz zilyetliğin üzerinde hak sahibi olsa dahi bu dava ikame edilebilecektir. Burada amaç; saldırının sonlandırılması, sebebinin ortadan kaldırılması veya zararın giderilmesidir.
Bu dava türünde, zilyetliğin iadesi davasının aksine, mütecavize üstün hakkını derhal ispat hakkı tanınmamıştır. Fakat bu davadan sonra mütecavizin üstün hak iddiasına dayalı olarak yeni bir dava ikame etmesi mümkündür. Unutulmamalıdır ki bu dava türünde asıl amaç tecavüzün bir an önce sonlandırılmasıdır. Bu dava, zilyetliğe karşı tecavüz içeren fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 2 ay içerisinde ve her halde 1 yıl içerisinde ikame edilmelidir.
Bu başlık altında inceleyeceğimiz dava türü, zilyetliğin iadesi davası olacaktır. Burada davacı, kendisinden haksız olarak alınan zilyetliğin geri alınıp kendisine verilmesini ister. Bu da uygulamada ev, arsa, tarla vb. açısından tapu iptali ve kendi adına tescili istemiyle karşılık bulur. Burada davacı, zilyetliğin gaspından dolayı uğradığı zararı da karşı taraftan talep edebilecektir. Zilyetliği gaspa uğrayan kişi asli zilyet olabileceği gibi feri zilyet de olabilir. Eşyayı gasp eden kimse, söz konusu şeyin asli ve vasıtasız zilyetliğini bir başkasına devretmişse, hakkında bu dava ikame edilemeyecektir. Ancak bu konuda, menkul davası ve tazminat davası ikame etmek mümkündür.
Davacının bu dava açısından, söz konusu eşya üzerinde zilyetliği bulunduğunu ve başkası tarafından gasp edildiğini ispat etmesi yeterlidir. Ayrıca eşya üzerinde bir hakkı olduğunu ispat etmek zorunda değildir. Fakat tapu iptali ve tescili söz konusuysa bu durumun da ortaya konulması gerekmektedir. Bu noktada eşyayı gasp eden kişi o mal üzerinde daha üstün bir hakka sahip olduğunu derhal ortaya koyabiliyorsa, bu üstün hak gözetilecek ve gaspçı zilyetliği vermekten kaçınabilecektir. Fakat burada ispatın derhal yapılabiliyor olması muhakkak bir ön koşuldur. Derhal ispattan kasıt; davalı tarafın, üstün hak iddiasını, mahkemeden süre talep etmeksizin anında ortaya koyabilmesidir.
Bu dava türü de aynı tecavüzün refi davası gibi, gasp içeren fiilin ve gaspçının öğrenildiği tarihten itibaren 2 ay içerisinde ve her halde 1 yıl içerisinde ikame edilmelidir. Bu süreler aşıldıktan sonra işbu davayı ikame etmek mümkün olmayacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki burada tapu iptali ve tescilinden bahis, zilyetliğe dayanılmasıdır. Mülkiyet hakkına dayalı olarak tapu iptal ve tescil davaları bu sürelerden sonra da genel zamanaşımı sürelerine tabi olarak ikame edilebilecektir.
Hazineye ait arazilerde zilyetlik bulunması halinde ne olur, ne biter? Burada aklımıza 2B kategorisindeki yerler gelmektedir. Bu yerlerin bu şekilde adlandırılmasının sebebi, Orman Yasasının 2. maddesinin b bendinde düzenlenmiş olmasından ötürüdür. Bu maddede; 31.12.1981 tarihinden önce objektif olarak orman niteliğini kaybetmiş arazilerden, tarım veya hayvancılığa yönelik kullanılmasında toplum açısından fayda bulunulan yerler, orman sınırları dışarısına çıkarılır denmektedir. Buna müteakip bu araziler devlet hazinesi adına kayıtlanırlar.
Sonrasında bu arazilerin bulunduğu yerlerde kadastro çalışmaları yapılmaktadır. Bu yerler üzerinde uzun süredir zilyetliği bulunan ve faaliyet yürüten hak sahipleri, ilgili tapu kütüklerinin beyanlar hanesine yazılacaktır. Sonrasındaysa bu zilyet kişiler, idareye başvurmalıdır. İdari kuruluşa bu esnada belirlenen başvuru bedeli yatırılmalıdır. Bundan sonraysa, taşınmazın bulunduğu yer belediyesince, hak sahibi zilyetlere, konuya ilişkin bir tebligat gönderilecektir. İlgilisine tebliğden itibaren 3 ay içerinde, ödenmesi gereken tutar, ilgili belediyeye yatırılacaktır. Bu tutar da söz konusu arazi için belirlenen rayiç bedel miktarı kadardır. Bundan sonraysa artık devir işlemleri tamamlanacaktır.
Burada süreler hak düşürücü niteliktedir. Yani başvurudan sonra 3 ay içerisinde belirlenen tutar yatırılmazsa, artık o arazi üzerinden bu şekilde malik olma şansı yitirilmiş olacaktır. Bunun tek istisnası, konuya ilişkin TBMM’den bir af yasası çıkartılmasıdır. Bu kişiler, o araziler üzerinde 30, 40 yıl gibi uzun süreler zilyet olarak bulunsalar dahi genel mahkemelere başvurarak bu hususa dayanarak arazinin kendi adlarına tescilini isteyemeyeceklerdir. Yani bu statüdeki arazilerin mülkiyete geçirilmesinin tek yolu anlattığımız prosedürü izlemektir.
Öncelikle zilyetliğin bir hak olmadığını, sadece fiili bir durumu ifade ettiğini söylemek gerekir. Ancak zilyedin eşya üzerinde, zilyetlik ilişkisine bağlı olarak kurduğu haklar açısından birtakım sürelerin bulunduğunu ifade etmek gerekir. Bunun dışında zilyetliğin bir süreye tabi tutulması, sınırlandırılması söz konusu değildir.
Örneğin zilyetliğin iktisap fonksiyonuna değinirken birtakım sürelerden bahsetmiştik. Bu süreler eşyanın mülkiyet hakkının kazanılması açısından kanun tarafından öngörülen olağan ve olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı süreleridir. Taşınırlar açısından zilyetliğin kazandırıcı olağan zamanaşımı süresi 5 yıl olarak belirlenmiştir. Taşınmazlar içinse bu olağan süre 10 yıl olarak belirlenmiştir. Olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı süresi taşınırlar için belirlenmezken, taşınmazlar açısından 20 yıl olarak belirlenmiştir.
Bunun yanında zilyetlik davaları için de belirli hak düşürücü süreler öngörülmüştür. Mesela tecavüzün refi ve zilyetliğin iadesi davaları için 2 ay ve 1 yıllık hak düşürücü süreler belirlenmiştir. Zilyetlik açısından menkul davaları içinse 5 yıllık hak düşürücü süre vardır. Yani zilyet, taşınır eşyanın gasp edilmesinden itibaren 5 yıl içerisinde dava açabilecektir. Bu şekilde zilyet, taşınır eşyasını gasp eden kişiden, zilyetliğinin geri verilmesini talep edebilecektir.
Zilyetlik konusu hakkında bu yazımızda elimizden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştık. Konu hakkındaki sorularınızı aşağıdaki forum aracılığıyla bizlere iletebilirsiniz.
Uzman çavuş sözleşme feshi, uzman çavuşların kendi isteği ile veya idare tarafından sözleşmenin sona…
İnanç sözleşmesi yasalarımızda açık bir şekilde düzenlenmemiştir. Ancak uygulamada ve öğretide "sözleşme özgürlüğü" ilkesi…
Bağışlamanın geri alınması, bağış yapan kişilerin sonradan yaptıkları işlemden pişman olmaları neticesinde başvurmak istedikleri…
İpotek kaldırma işleminin doğru bir şekilde gerçekleştirilmesi, hak kayıplarını önlemek açısından son derece önemlidir. Bu…
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, Türk Ceza Hukuku'nda büyük bir öneme sahiptir. Bu uygulama,…
Sigorta, yaşanma ihtimali olan tehlikeler ve riskler sonrası oluşacak maddi kayıplara karşı güvence altına alınmak…
Avukat Caner Besler tarafından kurulan Besler Hukuk Bürosu; iş hukuku ve iş kazası avukatlığı başta olmak üzere, gayrimenkul avukatı, miras avukatı, boşanma avukatı olarak geniş bir hukuki yelpazede hizmet sunmaktadır.
Besler Hukuk Bürosu İstanbul’da faaliyetlerine başlamış, ilerleyen süreçte Türkiye’nin birçok farklı şehrinde müvekkillerine hizmetler sunmuştur. Merkezi İstanbul İli Kartal İlçesi’nde bulunan Besler Hukuk Bürosu, ülkemizin tamamında avukatlık faaliyetlerini sürdürmektedir.
Kıdem ve ihbar tazminatı, maaş alacakları, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücreti, AGİ alacağı, eşit davranmama tazminatı, kötü niyet tazminatı, sendikal tazminat, mobbing nedeniyle manevi tazminat ve her türlü işçilik alacakları iş mahkemesi avukatlarımızca tahsil edilmektedir.
İşçi avukatlığı kapsamında sitemizde kıdem ve ihbartazminat hesaplamayapılabilmektedir. En güncel verilerle kıdem tazminatı tavanını aşmayacak şekilde alacağınızın hesaplanmasına yardımcı olunmaktadır. Brüt ücret tutarınızı girmenizle birlikte hak etmiş olduğunuz kıdem ve ihbar tazminatınız hesaplanmaktadır.
İş kazasıgeçirmiş olan müvekkillerimiz ve yakınlarına iş kazası avukatı olarak her türlü desteği sağlamaktayız. İş kazasının işveren tarafından SGK’ya bildirilmediği durumlarda, gerekli başvuruları yapmaktayız. Maluliyet oranının belirlenmesi ve iş göremezlik maaşının bağlanması için gerekli işlemleri takip etmekteyiz.
SGK tarafından kazanın iş kazası olarak kabul edilmediği hallerde, iş kazası tespit davası açmaktayız. İş kazası tazminatı davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, gerekli maddi ve manevi tazminat hesaplamalarını yaptırarak, tazminat almalarına yardımcı olmaktayız.
Gayrimenkul avukatlığı hizmetlerimiz kapsamındatapu iptal ve tescil davası, kamulaştırmasız el atma davası, arsa payı düzeltim davası, muhdesatın aidiyeti davası, ortaklığın giderilmesi davası ve taşınmaz mülkiyetine ilişkin tüm davalar tarafımızca takip edilmektedir.
Kat karşılığı inşaat sözleşmesi, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi vb. sözleşmeler tarafımızca hazırlanmakta, kentsel dönüşüm için gerekli işlemler yapılmakta ve tüm süreç boyunca hukuki danışmanlık hizmetleri verilmektedir.
Mirastan mal kaçırmadurumlarının varlığı halinde, miras avukatı olarak tapu iptal ve tescil davası açmaktayız. Saklı payın ihlal edilmesi, mirasçılıktan çıkarma ve tenkis davaları gibi miras hukukuna ilişkin davalar da tarafımızca takip edilmektedir.
Vasiyetname, mirastan feragat sözleşmesi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi vb. ölüme bağlı tasarruflara ilişkin hukuki metinler tarafımızca düzenlenmekte, bahsi geçen işlemlere ilişkin hukuki sorularınız cevaplandırılmaktadır.
Boşanma avukatı olarak anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası tarafımızca takip edilmektedir. Katılma alacağı davası, nafakanın artırılması davası, velayetin değiştirilmesi davası gibi boşanmaya bağlı diğer davalarda da müvekkillerimizi temsil etmekteyiz.
Anlaşmalı boşanma protokolü, dava dilekçeleri ve gerekli her türlü evrak boşanma avukatlarımız tarafından hazırlanmaktadır. Müvekkillerimizin karşı tarafın hileli ve kötü niyetli işlemleri ile zarar görmemesi için gerekli yönlendirmeler yapılmaktadır.
Avukata sorsayfamız ileistinaf nedirvb. her türlü hukuki sorularınız avukatlarımız tarafından cevaplanmaktadır. Mesai saatleri içerisinde online avukatlarımız, avukata sormak istediğiniz her türlü sorunuzu yanıtlandıracaktır. Avukata soru sormak için avukata sor sayfamızın en altındaki formu doldurmanız yeterlidir. Sorunuzun cevabını yine avukata sor sayfasından görebilir, farklı bir sorunuz varsa avukatlarımıza iletebilirsiniz.
Sitemizi en iyi şekilde kullanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Sitemize giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılmaktasınız.