ÖNALIM HAKKI NEDİR?
TAŞINMAZ SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ
MUHDESATIN AİDİYETİ DAVASI
ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI
ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, ülkemizde 12.09.2010 tarihinde yapılan anayasa değişikliği referandumu ile mevzuatımıza girmiş bir hak arama yoludur. Bu hak arama yolunun mevzuatımızda yer almasının en büyük amacı, temel hak ve hürriyet ihlallerinin iç hukuk ile ortadan kaldırılması ve dolayısıyla Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuru sayısının azaltılmasıdır. Kamu gücünü kullananların işlem, eylem veya ihmali nedeniyle temel hak ve özgürlükleri zedelenmiş kişiler, diğer hak arama yollarını tükettikten sonra ikincil nitelikte olan bireysel başvuru hakkını kullanabilir. Ancak bireysel başvuruya konu olacak hak yalnızca Türk Anayasa’sı kapsamında olan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de yer alan temel hak ve özgürlüklerdir. Bireysel başvuru hakkının kullanılmasına ilişkin düzenlemeler Anayasa İç Tüzüğü’nde yer almaktadır.
Bireysel Başvurunun Konusu Olabilecek Hak ve Özgürlükler
Her hak ve özgürlük çeşitli işlem ve eylemler dolayısıyla zedelenebilir ancak her hak ve özgürlük ihlali için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı kullanılamaz. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının kullanılabilmesi için ihlal edilen hak veya özgürlüğün hem anayasada hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) yada Türkiye’nin taraf olduğu AİHS ek protokollerinde tanınması gerekmektedir. Eğitim hakkı, yaşam hakkı, din ve vicdan hürriyeti ile hak arama hürriyeti bu haklardan bir kaçıdır.
Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan ikincil hak arama yolu olan bireysel başvuru yapılamaz. Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi kararları ve Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.
Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkını Kimler Kullanabilir?
İşlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenen kişiler, bireysel başvuru hakkını kullanabilir. Kamu tüzel kişiliğine haiz kurumlar bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri ise sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle yani sınırlı bir şekilde bireysel başvuru hakkını kullanabilir.
Yabancılar tarafından bireysel başvuru hakkının kullanılmasının önünde bir engel bulunmamaktadır ancak Anayasa ile yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz.
Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Şartları
İkincil nitelikte bir hukuki yol olan bireysel başvuru hakkının kullanılabilmesi için özgürlüğü ihlal edilen kişinin idari ve adli tüm yolları tüketmesi gerekmektedir. İdarenin eylemlerine karşı tazminat davası açmak için tam yargı davası konulu makalemizi okumanız yararlı olacaktır. Kanun yolları olağan ve olağanüstü olarak ikiye ayrılmaktadır. Bireysel başvuru hakkının kullanmak isteyen kişinin olağan kanun yollarını tüketmiş olması gerekmektedir. Söz konusu eylem veya işlem için gidilebilen olağan kanun yolları birden fazla ise bu yollardan en etkili olanının kullanılması yeterlidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararları da bu yöndedir.
Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Usulü
Kişiler bireysel başvuru hakkını, mevzuatta belirtilen şartlara uygun biçimde doğrudan ya da mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikleri vasıtasıyla Anayasa Mahkemesi’ne yapabilir.
Başvuran kişinin ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgileri, ihlal edildiği ileri sürülen temel hak ve özgürlük, ilgili Anayasa hükmü, ihlal iddiasının gerekçeleri, ihlalin giderilmesi için mevzuatta öngörülen başvuru yolları ve bu yolların tüketildiği bireysel başvuru formunda belirtilmelidir. Eğer ki ihlalin giderilmesi için iç hukukta herhangi bir yol öngörülmemişse, ihlalin öğrenildiği tarih ve varsa ihlal nedeniyle uğranılan zarar başvuru formunda belirtilmelidir.
Başvuru formuna ayrıca; başvuru harcının ödendiğine dair belgenin, ihlalin varlığını kanıtlayan delillerin, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararın örneği de eklenmelidir.
Bireysel başvuru hakkı avukat aracılığıyla kullanılacaksa, başvuru formuna vekaletnamenin de eklenmesi zorunludur.
Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Süresi
Bireysel başvuru hakkı için öngörülen sürelere riayet edilmelidir. Bireysel başvuru hakkını kullanacak olan kişi, temel hak ve özgürlüklerini ihlal eden olayı öğrendiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde bireysel başvuru yapması gerekmektedir. Eğer ki başvurmak isteyen kişinin, bu süreyi kaçırmasında haklı bir mazereti var ise bunu kanıtlayacak belge ile birlikte mazeretin kalktığı tarihten itibaren 15 gün içerisinde bireysel başvuru hakkını kullanabilir. Bu durumda mahkemenin yapacağı ilk inceleme, mazeretin geçerli olup olmadığına ilişkin olacaktır.
Başvuru formunda bazı evrakların eksik olması halinde, başvurucuya bu eksikliğin giderilmesi için en fazla 15 gün süre verilir. Başvuran kişinin, geçerli bir mazereti olmaksızın verilen süre içerisinde eksikliği gidermemesi halinde başvuru reddedilir.
Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Harcı 2020
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru harca tabidir. 2020 yılı için bireysel başvuru harcı 446,90 TL’dir.
Anayasa Mahkemesi’nin Bireysel Başvuruyu İncelemesi
Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için, başvurunun usule ilişkin şartları taşıması gerekmektedir. Anayasanın uygulanması ve yorumlanması ile temel hakların kapsam ve sınırlarının belirlenmesi bakımından önem arz etmeyen başvurular, mahkemece reddedilebilir. Ayrıca bireysel başvuru dayanaktan yani delilden yoksun ise bu da başvurunun reddedilmesine sebep olabilir. Başvurunun kabul edilip edilmeyeceğine ilişkin inceleme komisyonlarca yapılır. Başvurunun reddedilmesi için oy birliği gerekmektedir. Eğer ki komisyon, başvurunun reddi için oy birliğini sağlayamaz ise dosya ilgili bölümlere gönderilmektedir. Bireysel başvurunun reddedildiğine ilişkin kararlar kesindir.
Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verildiği taktirde esasa ilişkin inceleme bölümler tarafından yapılır. Bölümler arasında iş yükünün dengesizliğini önlemek amacıyla başkan tarafından iş dağılımı yapılır.
Bireysel başvuru kabul edildiği taktirde, başvurunun bir örneği Adalet Bakanlığına gönderilmektedir. Adalet Bakanlığı tarafından gerekli görülen hallerde başvuru ile ilgili mahkemeye yazılı görüş bildirilir.
Bireysel başvuruların ilk olarak gittiği komisyon ve daha sonra gittiği bölümler, temel hak ihlali olup olmadığına ilişkin araştırma ve inceleme yapabilir. Bu kapsamda ihtiyaç olduğu düşünülen bilgi, belge ve deliller ilgili kişi veya kurumlardan istenebilir.
Anayasa Mahkemesi, hak ihlali olup olmadığına ilişkin incelemeyi dosya üzerinden yapmaktadır. Ancak gerekli görüldüğü halde duruşma yapılmasına da karar verilebilir.
Esasa ilişkin inceleme yapan bölümler, talep üzerine veya kendiliğinden temel hakların korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere karar verebilirler. Tedbir kararı verildiği tarihten itibaren 6 ay içerisinde esasa ilişkin karar verilmezse, tedbir kararı kendiliğinden hükümsüz hale gelir ve kalkar.
Eğer ki bölüm tarafından yapılan inceleme, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvuru üzerineyse; yapılacak inceleme yalnızca temel hak ihlali olup olmadığına ve ihlal var ise bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bunun anlamı ise, bölümler tarafından kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlar için inceleme yapılamayacağıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin Bireysel Başvuru Kararı
Bölüm tarafından yapılan esas inceleme sonucunda, başvuran kişinin iddia ettiği üzere bir ihlal olup olmadığına karar verilir. Eğer ki temel haklardan biri ihlal edilmişse verilecek karar, ihlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkindir. Bölüm tarafından yerindelik denetimi yapılamayacağı gibi idari eylem ve işlem niteliğinde de karar verilemeyecektir.
Hak ihlali bir mahkeme kararı neticesinde ortaya çıkmış ise, bölümün vereceği karar yeniden yargılama yapılmasına ilişkindir. Bu durumda var olduğu kabul edilen ihlalin ve sonuçlarının kaldırılması için dosya ilgili mahkemeye gönderilir. İlgili mahkeme mümkün olduğu sürece yargılamayı dosya üzerinden yapar. Eğer ki yeniden yargılama yapılmasında hukuki bir yarar yok ise artık yapılacak olan şey başvurucu lehine tazminata hükmedilmesidir. Bölüm somut olaya göre tazminata hükmedebileceği gibi tazminata hükmetmeyerek genel mahkemelerde dava açılmasını da işaret edebilir.
Başvurunun esası hakkında verilen kararlar gerekçeli olarak ilgililere ve Adalet Bakanlığına iletilir. Ayrıca bu kararlar mahkemenin internet sayfasından da yayınlanmaktadır. Bazı kararlar ise Resmi Gazetede yayınlanır. Hangi kararların Resmi Gazete ile ilan edileceğine ilişkin hükümler içtüzükte düzenlenmiştir.
Kişiler bireysel başvuru hakkını kullanıp kullanmamak konusunda serbest oldukları gibi başvuruyu takip edip etmeme haklarına da sahiplerdir. Eğer ki başvuru incelenirken bireysel başvuru hakkından feragat edilirse bu durumda dava düşecektir.
Başvuru Hakkının Kötüye Kullanılması
Bireysel başvuru hakkı kişiler tarafından kötüye kullanılabilir. Bu durumun önüne geçmek için bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Mevzuatımıza göre, başvuru hakkını açıkça kötüye kullanan başvurucu aleyhine yargılama giderleri dışında ayrıca disiplin para cezası da hükmedilir.
Bireysel başvuru hakkınızı kullanmak istiyorsanız fakat kafanızı kurcalayan bir çok soru bulunmaktaysa, avukata sor hizmetimizi kullanarak merak ettiğiniz her şey için anında cevap bulabilirsiniz.
TRAFİK KAZASI TAZMİNAT DAVASI
Büyük çoğunluğu sürücü hataları ve araçlardaki donanım eksikliği olan ve ülkemizde binlerce insanın yaralanmasına, sakatlanmasına ya da hayatını kaybetmesine yol açan trafik kazaları sonucunda aynı zamanda yüksek miktarlarda maddi hasarlar meydana gelmektedir. Ülkemizde 2017 senesinde TÜİK verilerine göre 182 bin 669 adet ölümlü yaralanmalı olmak üzere 1 milyon 202 bin 716 adet trafik kazası meydana geldi. Bu kazalarda toplam 7 bin 427 kişi hayatını kaybetti. Yine bu kazaların %89,9’u sürücü kusurları sonucunda meydana geldi. Bizde bu makalemizde ülkemizde en yaygın hukuki sorunlardan biri olan trafik kazası tazminat davası ve bu davanın nasıl şekillendiğini anlatmaya çalıştık.
Borçlar Kanununda Tazminat
Tazminat davalarının açılabilmesinin hukuki gerekçesi Borçlar Kanunun da haksız fiilin düzenlendiği m.49’da ‘Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar verende, bu zararı gidermekle yükümlüdür.’ Kanunda belirtildiği üzere bir kişi kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verirse bu zararın tazmininden sorumludur.
Trafik Kazası Tazminat Davası
Eğer trafik kazası yaralanmayla sonuçlanmışsa yaralanan kişi maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Yaralanan kişi yaralanması nedeniyle uğradığı iş gücü kaybı nedeniyle örneğin bir futbolcunun trafik kazası sonucunda ayağını kırması sonucunda maddi tazminat davası, kaza nedeniyle yaşadığı kendi ve yakınlarının yaşadığı üzüntü nedeniyle manevi tazminat talep edebilir. Yaralanan kişinin yakınlarının manevi tazminat talep edebilmesi için yaralanmanın ağır olması gereklidir. Burada ağır olmasından kasıt kişinin bir organını veya duyusunu kaybetmesi olarak kabul edilmiştir. Örneğin ayağı kırılan futbolcunun sinirlerinin zarar görmesi nedeniyle kötürüm kalması gibi durumlar.
Trafik kazaları sonucunda ortaya çıkan en ağır sonuç olan ölümlü kazalarda, ölen kişinin yardımını alan herkes maddi ve manevi tazminat davası açabilir örneğin ölen futbolcunun nişanlısı, burs verdiği yeğeni, burs verdiği öğrenciler gibi. Bu durumda tazminata karar verilebilmesi için ölen kişiden maddi destek alındığının ispatı şarttır. Bu destekten yoksun kalanların alacakları tazminata destekten yoksun kalma tazminatı denilmektedir.
Yukarıda anlattığımız kişiler dava açabilecek kişilerdi şimdi ise dava açılabilecek kişileri inceleyeceğiz.
Bilindiği üzere tazminat davasının dayanağı haksız fiil sorumluluğudur. Bu sorumluluk sonucunda sürücüye (kaza sırasında aracı kullanan kişi), aracın sahibine (aracın ruhsatı üzerine olan kişi), aracı işletene (örneğin bir firmaya ait servis aracının karıştığı kazada), sigorta şirketine (kasko, trafik sigortası gibi sigortaları yapan şirket) dava açılabilir.
Trafik Kazası Tazminat Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Eğer trafik kazası yaralanmalı ya da ölümlü ise açılacak tazminat davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Aynı zamanda dava trafik sigortasını yapan şirkete açılacaksa burada Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir.
Yaralanmalı ya da ölümlü trafik kazalarında birden çok yetkili mahkeme vardır. Bunlardan ilki davalının veya davacının ikametgahının bulunduğu yerdeki mahkemelerde, ikincisi kazanın meydana geldiği yer mahkemesinde, üçüncü ise sigorta şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir. Örneğin merkezi İstanbul, Maltepe’de bulunan X sigorta şirketine karşı İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve/veya manevi tazminat davası açılabilir.
Yaralanmalı Trafik Kazası Tazminat Davasında Hangi Zararlar İstenebilir?
-Yaralanan kişinin tedavi masrafları
-Yaralanan kişinin gelir kaybı
-Manevi Tazminat: Yaralanan kişi isteyebilir ayrıca yaralanan kişi eğer organ kaybına uğramışsa veya şiddetli bedensel yaralanma söz konusuysa (örneğin yaralı kişi kaza sonucunda 3 ay komada kalmışsa ve onun desteğiyle hayatını idare ettiren yakınları bu süre zarfında hiçbir desteğini alamamışsa.) manevi tazminat talep edebilirler.
Ölümlü Trafik Kazası Sonucunda Hangi Zararlar Tazminat Olarak İstenebilir?
-Ölen kişinin tüm cenaze masrafları
-Eğer ölen kişi hemen ölmemişse tedavi masrafları
-Manevi Tazminat: Ölümle birlikte duyulan acı, ızdırap sonucunda ölenin yakınları tazminat talebinde bulunabilirler.
-Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: Trafik kazası sonucunda ölen kişinin bakımını, masraflarını üstlendiği kişilerin ölüm sonucunda yoksun kaldıkları bedelleri isteyebilmeleri mümkündür. Bu tazminat türü ölen kişinin öbür boyu desteğinden mahrum kalanlar tarafından açılabilir. Örneğin ölen kişiden eğitim hayatı boyunca her ay düzenli olarak burs alan öğrenci okul hayatının sona ereceği tarihe kadarki burs miktarını isteyebilir. Aynı zamanda destekten yoksun kalma tazminatı sadece ölen kişinin akrabaları tarafından açılmaz. Örnekte olduğu gibi ölenin destek verdiği herhangi bir kişide olabilir.
Trafik Kazası Tazminat Davalarında Zamanaşımı Süresi
Trafik kazası sonucunda zarar gören kişi, oluşan zararı ve olayın failini öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl içeresinde dava açmalıdır. Bu süre zamanaşımı süresidir. Kişi uğradığı zararı ve faili daha sonra öğrense dahi her halükarda fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi vardır.
Sizde trafik kazası nedeniyle açılan tazminat davalarıyla ilgili aklınıza takılan diğer sorular için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Geçirdiğiniz kaza iş yerine ait serviste ya da işle ilgili olarak kullanılan bir araçta gerçekleştiyse iş kazası ile ilgili makalemizi inceleyebilirsiniz.
TAM YARGI DAVASI
Tam yargı davası, Anayasa’nın 125. maddesinde düzenlenen devletin mali sorumluluğu ilkesi doğrultusunda ortaya çıkmıştır. İptal davası ile çözümün mümkün olmadığı hak ihlallerinde gündeme gelir. Bu yazımızda tam yargı davası hakkında sorulan sorulara cevap verdik. Bu konu hakkındaki sorularınızı en alttaki form aracılığı ile bize iletebilirsiniz.
Tam Yargı Davası Nedir?
Tam yargı davası; idarenin kendi eylem ve işlemleri sebebiyle ortaya çıkan zararın tazmini için açılan bir davadır. Türk İdare Hukuku’nda tam yargı davası, tazminat davası şeklinde de isimlendirilmektedir. Zira Danıştay’ın tam yargı davasına yaklaşımı bu şekildedir. Dahası, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun bazı maddelerinde tazminat davası ifadesi vardır. Tam yargı davalarında hakim, idarenin işleminin ya da eyleminin hukuka aykırılını tespit eder. Bu çalışmayı da tarafların durumlarını dikkate alarak yapar.
Tam Yargı Davasının Özellikleri
Davacı, dava dilekçesinde talep ettiği tazminat miktarını net bir şekilde ve Türk Lirası cinsinden belirtmelidir. Ancak mevzuattaki son değişikliklere göre kanun koyucu tam yargı davalarında nihai karara kadar dava dilekçesinde belirtilen miktarın 1 defaya özgü olarak arttırılabilmesi imkanını davacıya sağlamıştır.
Tam yargı davaları, iptal davalarından farklıdır. Yani tam yargı davaları yalnızca idari işlemlerden açılmaz. İdari eylemlerden ve idari sözleşmelerden dolayı da açılabilmektedir. Ayıca tam yargı davalarında davacının kişisel ve doğrudan hak ihlaline uğraması gerektiği kabul edilmiştir. Oysa iptal davalarında menfaat ihlali önkoşulu yeterlidir.
Tam yargı davaları, davacının ihlal edilen hakkını korur. İptal davaları ise hukuk düzeninin korunması için vardır.
Tam Yargı Davası Açma Sebepleri Nelerdir?
1-Hizmet Kusuru: İdarenin görev alanına giren eğitim, sağlık gibi hizmetlerin faaliyeti sırasında bu hizmetlerin tam yapılmaması, zamanında yapılmaması veya hiç yapılmaması idarenin kusurudur. Oluşan bu kusurdan idarenin sorumlu olabilmesi için oluşan zararla idari eylem arasında nedensellik bağı olmalı. Örneğin gece sokakta yürümekte olan bir kişinin rögar kapağının değiştirilmek için çıkarıldıktan sonra yenisinin takılmaması ve herhangi bir uyarı tabelası konulmaması sonucunda içine düşmesi durumu.
2-İdarenin Kusursuz Sorumluluk Halleri: İdare yalnızca kamu hizmetleri sırasında meydana gelen zararlardan değil aynı zamanda bazı kusursuz sorumluluk hallerinden de sorumludur. Bunlara örnek olarak en çok sosyal risk örnek verilebilir. Örneğin yağmur yağması sonucunda şehir merkezindeki alt yapının yetersiz olması sonucunda evleri su basması. İdare tarafından yapılan işlemi durdurmak için örneği haksız ecrimisil tahakkuk ettirildiğinde açılacak dava idari işlemin iptali davasıdır.
Tam Yargı Davası Açma Süresi Kaç Gündür?
Türk İdare Hukukunda tam yargı davası açmak için baz alınan süre, idarenin zarara yol açan işleminin veya eyleminin oluşturduğu zararın net olarak öğrenildiği tarihtir.
- İdari eylemler sebebiyle; İdarenin eylemlerinden ötürü hak ihlaline uğrayanlar, dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı olarak bildirmeli ya da farklı şekilde öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halükarda beş yıl içinde ilgili idareye başvurmak suretiyle haklarının yerine getirilmesini talep etmesi gerekmektedir. İdarenin bu talebi kısmen ya da tamamen reddi mümkündür. Bu ret işlemin ilgiliye tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde ilgili dava yoluna başvurmalıdır. Şayet idare, ilgilinin talebi hakkında 60 gün içinde cevap vermemiş olabilir. Bu durumda söz konusu sürenin bittiği tarihte istek reddedilmiş sayılacaktır. Talebin reddedilmiş sayılmasından itibaren 60 günlük süre içinde tam yargı davası açılabilmektedir.
- İdari işlemler sebebiyle; Genel olarak dava açma süresi, idari işlemin tebliğinden itibaren 60 gündür. Bu süre vergi mahkemelerinde ise 30 gündür. Ancak bazı durumlarda idari işlemin niteliği gereği özel yasalarda dava açma süreleri düzenlenmiştir. Bu gibi durumlarda idare tarafından yapılan işlemlerde özel dava açma süresi açık bir şekilde gösterilmelidir. Bazı durumlarda ise idari işleme karşı üst makamlara başvurma hali oluşur. Hak kaybına uğrayanlar dava açmadan önce, tam yargı davasına konu edilecek işlemin kaldırılmasını, geri alınmasını, değiştirilmesini ya da tamamen yeni bir işlem yapılmasını bir üst makamdan, üst makam yoksa bizzat işlemi yapmış olan makamdan 60 gün içinde istemelidir. Bu başvuru, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur niteliktedir. 60 gün içinde idare bir cevap vermezse istek reddedilmiş sayılır. Bu durumda ise dava açma süresi tekrardan işlemeye başlar.
- Önce iptal davası açılması halinde; Hak kaybına uğrayanların bir iptal davası açması ve bu davanın karara bağlanması halinde kararın ya da kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği ile ilgili 60 günlük süre içinde tam yargı davasını açabilmektedir.
Devlete, Belediyeye (İdareye) Karşı Tazminat Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Yetkili Mahkeme: İdari sözleşmeyi yapan idarenin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi yetkilidir.
Görevli Mahkeme: Aksine özel kanunlarda yer verilmediği sürece idare mahkemeleri görevlidir. Fakat Danıştay Kanununda yer alan aşağıdaki hallerde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay görevlidir. Bunlar;
-Cumhurbaşkanı kararları,
-Cumhurbaşkanınca çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri dışındaki düzenleyici işlemler,
-Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemler,
-Danıştay İdari Dairesince veya İdari İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemler,
-Birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere,
Karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları ile tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idari davaları Danıştay karara bağlar.
Devlete, Belediyeye İdareye Karşı Tazminat Davası Ne Zamana Kadar Açılabilir?
Tam yargı davası açabilmek için zarara yol açan işlemin, eylemin veya zararın ne olduğunun tam olarak öğrenildiği tarih önemlidir. itibaren başlayarak;
İdarenin eylemleri sebebiyle idari yargıda dava açabilmek için; hakkı ihlal edilen kişilerin bu eylemleri yazılı bir bildirimle eylemi öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl içinde ve her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıl içinde eylemi gerçekleştiren idareye başvurması gereklidir. Daha sonra idarenin başvuru konusunun reddine karar vermesiyle birlikte kararının tebliğ gününden sonraki günden itibaren tam yargı davası açmak için 60 gün süresi vardır. Eğer idare 60 gün içerisinde yapılan başvuruya cevap vermezse 60 gün sonunda reddedilmiş sayılır. Reddedilmiş sayıldığı tarihten itibaren ikinci 60 günlük dava açma süresi başlayacaktır.
Ayrıca bu duruma istisna olarak kanunda eğer tam yargı davası idari yargı dışında başka bir yargı yolunda yani adli yargıda açıldıysa ve görev yönünden reddedilirse daha sonra idareye başvuruda ön şart olan önce idareye başvurma şartı aranmamaktadır.
İptal Ve Tam Yargı Davası Birlikte Açılabilir Mi?
Tam yargı davaları, bir zararın tazmin edilmesi istemine dayanıyorsa iptal davası ile birlikte açılabilir. Buna karşın ilgili, iptal davasının kesinleşmesinden sonra da bağımsız bir dava olarak açabilmektedir.
Tam Yargı Davalarında İdareye Başvuru Zorunluluğu Var Mıdır?
İdareye başvuru yapılmaksızın tam yargı davası açılamaz. Hakkı ihlal edilen kişi, önce idareye başvuru yapmalıdır. Ancak bu başvuruya idare ret yanıtı verebilir. Ret kararının kendisine tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde dava tam yargı davası açabilir.
Tam Yargı Davası Çeşitleri Nelerdir ?
İdare hukukunda tam yargı davalarının alametifarikası, hukuk devleti ilkesi gereği idarenin hukuka aykırı eylemlerinin bir müeyyide ile sonuçlanmasıdır. İdarenin işlem ve eylemleri, kişilerin mallarına ya da parasal değerlerine verdiği zararların farklı şekillerde tezahür etmesine bağlı olarak tam yargı davaları da farklılık göstermektedir. Nitekim tam yargı davaları; tazminat davası niteliğinde, istirdat davası niteliğinde, vergi davası niteliğinde açılabilmektedir. Vergi mahkemesinde açılan davalar bazen iptal davası ile karışmaktadır.
İdari işlemler sebebiyle idari yargıda tam yargı davası açabilmek için; idari işlemin tebliğ tarihinden itibaren idare mahkemelerinde 60 gün, vergi mahkemelerinde 30 gün içinde açılmalıdır. Bu süre şartları zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süre niteliğindedir. Kural olarak tüm idari işlemlere karşı tam yargı davası açılırken bu süreler dikkate alınmalıdır.
DOKTOR HATASI TAZMİNAT DAVASI
Ülkemizde birçok insan tedavi gördüğü sırada doktor hatası sonucunda oluşan zararlara karşı ne yapılacağını bilmemekte veya oluşan zararların tazmini konusunda karamsar davranmaktadır. Bizde bu makalemizde tıbbi uygulama hatalarından doğan sorumluluk ya da yaygın kullanımıyla doktor hatalarına karşı zarar gören hastaların; ne yapması gerektiği, nerede ve hangi zaman zarfında dava açması gerektiğinden bahsetmeye çalıştık.
Hukuken hiç kimse bir başkasının vücut bütünlüğüne müdahale edemez ve kişinin üzerinde herhangi bir değişikliğe yol açacak davranışta bulunamaz. Bu durumun istisnası hekimlerin tıbbi müdahaleleridir. Hekimler tarafından yapılan her işlem risk barındırır. Bazen tüm önlemler alınmış gerekli tüm özen gösterilse dahi istenmeyen sonuçlar meydana gelebilmektedir. Bunlara tıptaki karşılığıyla komplikasyon denmektedir. Hekim eğer gerçekleşen komplikasyona zamanında müdahale etmez veya hemen gerekli tedbirleri almazsa komplikasyon değil malpraktis olur. Bu durum dışındaki olaylarda müdahalede bulunan hekimin sorumluluğu yoktur.
Eğer iş kazası nedeniyle hastanede tedavi görüyorsanız, bu konudaki makalemize göz atmanız yararınıza olacaktır. Eğer ki tedavi görmenize sebep olan olay bir trafik kazası ise buna ilişkin detaylı bilgiye de trafik kazası tazminat davası kısmından ulaşabilirsiniz.
Doktor Hatası Tazminat Türleri
Hekimlerin tabi oldukları sorumluluklar; cezai, idari ve mesleki sorumluluk olmak üzere üçe ayrılır.
Hekim veya diğer başka bir sağlık çalışanının hukuka aykırı eylemleri suç olarak tanımlanır. Bunun sonucunda ise cezai sorumluluk ortaya çıkacaktır. Hukuka uygunluk sebepleri arasında yer alan ‘ilgilinin rızası’ yani hastanın rızası sonucunda hekim tarafından yapılan tıbbi müdahaleler cezai sorumluluk kapsamında yer almaz. Eğer hekimin müdahalesi vahim hatalar, kast veya taksirle zarar meydana gelmişse cezai sorumluluk ortaya çıkacaktır.
Devlete ait kurumlarda (Aile sağlığı merkezleri ve devlet hastaneleri gibi.) çalışan hekimler idareye karşı sorumludurlar. Hekimin müdahaleleri sonucu oluşan sorumlulukta devlet yani idarede hekimle birlikte sorumludur. Tüm kamu görevlilerinin sorumluluğunda olduğu gibi doktor hataları sonucunda dava idareye karşı açılacaktır. İdarenin ödediği bedeli ilgili hekime rücu etme hakkı bulunmaktadır. Yargılama sonucunda idare tazminata mahkum edildiyse, idare bu tazminatı ilgili hekimden rücu davası yoluyla tahsil edebilecektir. İdareye karşı tam yargı davası açmadan önce bilmeniz gereken tüm hususları konu ile ilgili kaleme alınmış makalemizi okuyarak edinebilirsiniz.
Hekimler her zaman hastaya zarar vermeme, hastayı tüm aşamalarda bilgilendirme, her türlü ayrımcılıktan kaçınma, hasta rızası olmadan işlem yapmama ve hasta mahremiyeti gibi kurallara uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Hasta mahremiyeti kapsamında özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun oluşması söz konusu olabilir.
Hekim ile Hasta Arasında Bulunan İlişki
Öncelikle değinmemiz gereken konu, hasta ile hekim arasında kurulan ilişkinin hukuki niteliğidir. Genel olarak hekim ile hasta arasında kurulan ilişki hukuken vekalet ilişkisi olarak bilinmektedir. Ancak bazı durumlarda bu ilişki vekaletsiz iş görme veya eser sözleşmesi olarak da ortaya çıkabilmektedir.
Hekim ile hasta arasında kurulan sözleşmede, hekimin ve hastanın bir çok borcu bulunmaktadır. Öncelikle hastanın borçlarına değinecek olursak bunlar; hekimin sözleşmeden doğan ücretini ödemek, hekimin sorduğu sorulara doğru yanıt vermek ve tedaviyi olumsuz etkileyecek davranışlardan kaçınmaktır.
Hekimin sözleşmeden kaynaklı asıl borcu hastalık ile ilgili tanı koyarak tedavi etmektir. Ancak bunun dışında hekimin; hastayı bilgilendirme, onam alma, hasta kayıtlarını tutma, sır saklama, sadakat ve özen gösterme borcu gibi yan borçları da bulunmaktadır. Onam almanın anlamı; hastalığın teşhisi, hastalığın tedavisi için uygulanacak yöntemi ve tedavi risklerinin evrak halinde hastaya beyan edilmesidir.
Doktor Hatası Tazminat Şartları
Hekim ile hasta arasında bulunan hukuki ilişkinin genelde sözleşme niteliğinde olduğunu belirttik. Bunun dışında hekimin sorumluluğu dolayısıyla doktor hatası nedeniyle tazminat bazı durumlarda haksız fiil sorumluluğuna bazı durumlarda ise vekaletsiz iş görmeye de dayanabilmektedir. Biz bu makalemizde yalnızca uygulamada sıkça karşılaşılan, hekimin vekalet sözleşmesinden doğan sorumluluğunu inceleyeceğiz. Hekimin sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmemesi halinde sorumluluğu doğacaktır ancak bu sorumluluğun bazı şartları bulunmaktadır.
Doktor hatası nedeniyle hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için; bir sözleşmenin varlığı, sözleşmenin ihlal edilmiş olması, ihlalde hekimin kusurunun olması, hastanın ihlal nedeniyle zarara uğramış olması ve zarar ile kusurlu fiil arasında illiyet yani nedensellik bağının olması şarttır.
Sözleşmenin ihlal edilmiş olması, hekimin sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmemiş olmasını ifade eder. Doktorun asli borcu hastalık tanısı koymak ve tedavi etmektir. Hastalık tanısı koymada özen göstermeyen, gerekli araştırmaları yapmayan, mesleki eksikliği nedeniyle araştırmaları yanlış yorumlayan, mesleki acemilik gibi nedenlerden ötürü bu borcu ihlal etmesi hukuki sorumluluğunun doğmasına sebebiyet verebilir.
Sözleşmeyi ihlal eden davranışta hekimin kusurunun bulunması gerekmektedir. Bu kusur kast veya ihmal sonucu ortaya çıkabilir. Gerekli özeni göstermemesi ihmalini doğururken, bilerek ve isteyerek sözleşmeyi ihlal etmesi kastını doğurur.
Hekimin kusurlu olarak sözleşmeyi ihlal etmiş olmasından dolayı hastanın zarar görmüş olması gerekmektedir.
Hastanın gördüğü zarar ile hekimin davranışı arasında illiyet bağının yani nedensellik bağının var olması bir diğer şarttır.
Doktor Hatası Tazminat Kapsamı
Doktor hatası nedeniyle tıbbi müdahaleden zarar gören kişi, ilk olarak doğan zararın telafisi için gördüğü ek tedavinin masraflarını talep edebilir. Kişinin yanlış müdahale sonucu uğradığı kazanç kaybı ve yanlış müdahalenin ekonomik geleceğini sarsması durumları söz konusu ise bu zararların da tazmini gerekmektedir.
Hekimin müdahalesi sonucu hastada psikolojik travma, üzüntü, fiziksel acı meydana gelebilmektedir. Hakim tarafından, hastanın bu zararlarının tespit edilmesi ve bu zararların bir nebze olsun giderilmesi için manevi tazminata karar verilmesi gerekmektedir. Manevi tazminat miktarının mağdur hastayı tatmin edici olması gerekmektedir.
Doktor Hatası Sonucu Ölüm
Tazminat kural olarak zarar gören hastaya ödenmelidir. Ancak hastanın yaşamını yitirmesi durumunda, hastadan maddi ve manevi destek gören kişilere destekten yoksun kalma tazminatı ödenmektedir.
Doktor Hatası Tazminat Miktarı
Kişinin uğradığı maddi zararın hesaplanması yani tazminat hesaplama genelde bilirkişiler aracılığıyla yapılmaktadır. Ancak burada çalıştığınız avukatın büyük bir yükümlülüğü bulunmaktadır. O da açılacak olan dava türünün doğru seçilmesidir.
Manevi tazminatın hesaplanması ise maddi tazminatın aksine soyut durumlara bağlıdır. Bu nedenden ötürü başlı başına uzmanlık isteyen bir konudur. Sitemizde bulunan avukata sor hizmetinden yararlanarak konuyla ilgili tecrübeli, bilgili ve güncel mahkeme kararlarına hakim avukatımızla iletişime geçebilirsiniz.
Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat Zamanaşımı Süresi
Tazminat talebinin dayandığı hukuki dayanağa göre zamanaşımı süreleri farklılık arz etmektedir.
Doktor ile hasta arasındaki hukuki ilişki vekalet sözleşmesine dayanıyorsa, bu durumda zamanaşımı süresi, zararın doğduğu tarihten itibaren 5 yıldır.
Doktor hatası nedeniyle talep edilecek tazminat eser sözleşmesinden kaynaklanıyorsa bu halde de zamanaşımı süresi 5 yıldır. Ancak bu durumda eğer ki hekimin kusuru ağır nitelikte ise zamanaşımı süresi 20 yıldır.
Tazminat talebi vekaletsiz iş görmeye dayanıyorsa, bu durumda zamanaşımı süresi 10 yıldır.
Eğer ki tazminat talebi haksız fiilden kaynaklanıyorsa, hastanın zararı öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıl içerisinde tazminat davasının açılması gerekmektedir. Ancak haksız fiil ayrıca suç teşkil ediyorsa ve Türk Ceza Kanunu bu suç için belirtilen zamanaşımı sürelerinden daha fazla bir zamanaşımı süresi öngörüyorsa, bu durumda Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen zamanaşımı süreleri göz önüne alınacaktır.
ALACAK DAVASI
Alacak davası; çek, senet ve her türlü alacaklarımızı tahsil edemediğimizde zamanaşımı süresi içerisinde başvurduğumuz hukuki yoldur.
Hepimiz günlük hayatımızda güvendiğimiz kişilere borç veriyoruz ya da yaptığımız işler nedeniyle alacaklı konumunda oluyoruz. Güvendiğimiz dağlara kar yağınca veya emek verdiğimiz işlerin karşılığını alamadığımızda ise alacak davası açma yoluna başvuruyoruz. Bu makalemizde alacak davasına ve alacağımızı tahsil etmenin yollarına değineceğiz.
Alacak Davası Nedir?
Alacak davası Türk hukuk sisteminde sıklıkla karşılaşılan dava türlerinden biridir. Alacak davalarında iki taraf vardır bunlar borçlu ve alacaklıdır. Borçlar Hukukunda borcun dört kaynağı vardır. Bunlar;
1-Sözleşme 2-Haksız Fiil 3-Vekaletsiz İş Görme 4-Sebepsiz Zenginleşme
Yukarıdaki işlemlerin birinden dolayı alacaklıya borçlanan kişi borcunu temerrüde düşmeden ifa etmek zorundadır. Borcunu zamanında ödemeyen yani temerrüde düşen borçluya karşı alacaklı tarafından bu dava açılabilmektedir. Yapılan yargılama sonucunda mahkeme davalının haksız olduğuna karar verirse alacaklı ilamlı icra takibi başlatabilir.
Alacak davasının açılabilmesi için, borç konusu paranın zamanında ödenmemesi, borçlunun yapması gereken bir şeyi yapmaması ve bunda alacaklının kusurunun olmaması şarttır.
Alacak Davası Hangi Mahkemede Açılır?
Alacak davasında eğer taraflar daha önceden yetkili mahkemeyi sözleşmede belirlememişlerse borçlunun yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
Alacak davasında görevli mahkeme ise yapılan sözleşmenin türüne göre belirlenir. Örneğin kira sözleşmelerinden doğan alacaklarda sulh hukuk mahkemesi görevlidir.
Alacak Davasında Zamanaşımı
Alacak davalarında zamanaşımına ilişkin Borçlar Kanunun da borçların niteliğine göre 1 yıl, 3 yıl, 5 yıl ve 10 yıl şeklinde borçlara ilişkin farklı zaman aşımı süreleri vardır. Fakat bu süreler borçlu tarafından borcun yerine getirilmesi sorumluluğunun kalktığı anlamına gelmez.
Alacak Davası Dilekçesi
Alacak davası dilekçenizde olayları delilleriyle birlikte düzenli, dikkatli bir şekilde ifade etmelisiniz. Böylece dava konusu şeyin değerini daha sonradan değiştirmekle uğraşmayarak davanızı takip edebilirsiniz.
Sözleşmeden Doğan Alacak Davası
Borcun kaynakları arasında yer alan sözleşmelerin hukuka uygun, genel ahlak ve edebe uygun, sözleşmeye aykırı olmaması gerekir. Sözleşmeden doğan alacak davası ile sözleşmeye aykırılık sonucunda uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini gerekmektedir. Bu durumda zarar gören kişinin uğradığı zararı, zarar verenin kusurunu kanıtlaması gerekir.
Eğer sözleşmeden doğan alacak davasında dava konusu tazminat kesin olarak tespit edilemiyorsa yargıç durumu değerlendirerek hakkaniyete uygun şekilde tazminata karar verecektir. Ayrıca zarar gören kişinin zarara yol açılmasında kusuru varsa kusuru oranında tazminatta indirim yapılacaktır.
Belirsiz Alacaklar İçin Ne Yapılmalıdır?
Borca konu olan şeyin değerinin tam olarak tespit edilemediği durumlarda yaklaşık asgari bir bedel belirlenerek dava açılabilir. Yapılan yargılama sırasında mahkeme tarafından borca konu olan şeyin tam değeri tespit ettirilebilir. İcra takibi başlattınız ve ödeme emrine itiraz edildiyse açmanız gereken dava itirazın iptali davasıdır.
Dilekçe yazarken sorun yaşamamak, dava şartlarının ve ilk itirazlardan yetki itirazının sorun yaratmaması için temsil anlamında avukatınızın olması sizlere en iyi sonucu anmanızı sağlayacaktır. İstenmeyen sonuçlarla karşılaşmamak için işinizi şansa bırakmayarak alacak davalarında uzman bir hukukçudan hukuki yardım almanızı tavsiye ederim.
ARAÇ DEĞER KAYBI NASIL ALINIR?
Her gün yüzlerce araç trafik kazasına karışmaktadır. Trafik kazası geçirdiğimizde kaskomuz veya karşı tarafın zorunlu trafik sigortası aracılığıyla aracımızda meydana gelen hasarları karşılayabiliyoruz. Değer kaybı ise genellikle göz ardı edilerek, araç sahiplerinin ciddi zararlara uğramasına yol açmaktadır. Bu makalemizde araç değer kaybının nasıl tahsil edilebileceğine değineceğiz. Trafik kazası tazminat davası açarak uğramış olduğunuz diğer zararları da tazmin etmek isterseniz bu konudaki makalemizi inceleyebilirsiniz. Sayfanın en altındaki kısmı doldurarak araç değer kaybı ile ilgili aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.
Araç Değer Kaybı Nedir?
Değer kaybı aracınızın geçirmiş olduğu kaza sonrası ikinci el piyasa fiyatının düşmesidir. Kaza geçiren aracınız çok iyi şekilde onarıma tabi tutulsa dahi değerinde bir azalma olacaktır. Örneğin aracınızda motor kaputu, bagaj kapağı gibi parçalar orijinali ile yetkili servis tarafından değiştirilse dahi aracın değerinde azalma meydana gelmektedir.
Her kazadan sonra aracınızın değer kaybına uğramasının temel nedeni kazanın Tramer Kayıtları’na işlemesidir. Aracınızı satmak istediğinizde bu kaydı gören alıcılar kazaya karışmış bir aracı tercih etmeyecek, tercih etseler bile daha ucuza almak isteyeceklerdir. Ayrıca aracın parçasının değişmesi ve hatta en ufak bir boyama işlemi yapılması dahi aracın değerine olumsuz etki yapmaktadır.
Araç Değer Kaybı Şartları Nelerdir?
1- Kaza tarihinden itibaren 2 yıl geçmemiş olmalı,
2- Kaza tamamen sizin kusurunuzla gerçekleşmemeli (% 100 kusurlu olmamalısınız),
3- Aracınızın yaşı 36’dan fazla olmamalı,
4- Aracınız hurdaya çıkarılmış olmamalı.
Değer Kaybı Davasında Zamanaşımı Süresi Ne Kadar?
Bu tür davalar, kazaya sebep olan tarafın kim olduğunun tespit edilmesinin ardından iki yıllık süre içerisinde açılabilir. Ancak kaza tarihinden itibaren 10 yıldan fazla süre geçtiyse, uğranılan zarar ve zararı veren kişi tespit edilememiş olsa dahi zamanaşımı süresi dolmuş olur. Kazanın oluş şekline bağlı olarak ceza kanunlarında daha uzun zamanaşımı süresi öngörülmüşse bu süreler dikkate alınır.
Araç Değer Kaybı Nasıl Alınır?
Uğradığınız zararı kusuruyla kazaya neden olan araç sürücüsü veya onun aracının trafik sigortasını yapan şirketten talep edebilirsiniz. Değer kaybınızı alabilmek için sigorta tahkim komisyonuna başvurabileceğiniz gibi icra takibi yapmanız veya Asliye Ticaret Mahkemeleri’nde dava açmanız mümkündür.
Sigorta Tahkim Komisyonu, Sigorta Hukuku alanında uzman olan hakemler aracılığıyla uyuşmazlıkları karara bağlayan bir merciidir. Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen kararlar mahkeme kararı niteliğindedir. Sigorta tahkim komisyonunun 5.000 TL’ye kadar olan uyuşmazlıklara ilişkin kararları kesin niteliktedir. Bu miktarı geçen tutarlarda ise İtiraz Hakem Heyeti’ne başvurulabilmektedir. Sigorta Tahkim Heyeti’ne başvurmaksızın doğrudan icra takibi yapılması veya Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açılması da mümkündür.
Araç Değer Kaybı Hesaplama Nasıl Yapılır?
Araç değer kaybı hesaplanmasında en çok dikkat edilen faktörler; aracın hasar geçmişi, markası ve modeli, trafiğe çıkış tarihi, yapmış olduğu kilometre ve üretim yılıdır. Bu kriterlere göre araç ne kadar değerliyse trafik kazası sonucunda uğrayacağı değer kaybı o kadar büyük olacaktır. Değiştirildiğinde araçta herhangi bir değer kaybına yol açmayacak parçaların (örneğin silecek, lastik, far vb.) zarar görmesi değer kaybı hesaplamasında dikkate alınmayacaktır.
Örneğin trafik kazasından önce aracınızın piyasa değeri 100.000 TL fakat kaza sonrası bu değer 90.000 TL oluyorsa aradaki 10.000 TL sizin yaklaşık olarak kayıp miktarınızdır. Kazada kusurunuz yok ise 10.000 TL’yi, kusurunuz % 25 ise 7.500 TL’yi, kusurunuz % 50 ise 5.000 TL’yi, kusurunuz %75 ise 2.500 TL tutarındaki araç değer kaybınızı talep edebilirsiniz. Eğer kusurun tamamı size aitse herhangi bir talepte bulunamazsınız.
Araç değer kaybının sigorta şirketleri tarafından hesaplanması SDDK tarafından resmi gazetede ilan edilen yeni düzenleme uyarınca yapılmaktadır. Buna göre 2022 yılından itibaren araç değer kaybı hesaplaması şu şekilde yapılacaktır;
1- Aracın kaza tarihi itibariyle piyasa değeri kasko araç değer listesindeki tutarların ortalaması alınarak belirlenir.
2- Aracın kullanılmışlık düzeyi katsayısı otomobillerde aşağıdaki tabloya göre belirlenir.
3- Hasara uğrayan parçalar katsayısı aşağıdaki tabloya göre belirlenir.
4 – Aracın piyasa değeri yukarıdaki tablolar uyarınca belirlenen katsayılar, rayiç değer katsayısı ve genel değer katsayısı ile çarpılarak toplam değer kaybı hesaplanır.
Araç Değer Kaybı Durumunda İlk Olarak Ne Yapılmalıdır?
1- Kaza yaptığınız araç sürücüsü ile birlikte kaza tespit tutanağı tutun. Karşı taraf kaza tespit tutanağı tutmak istemezse polis çağırarak kazayı tutanak altına alın.
2- Aracınızı tamir ettirerek ödediğiniz bedelin faturasını alın.
3- Kaza tespit tutanağı, servis faturası, kaza anına ilişkin fotoğraflar ve ruhsat fotokopisi ile birlikte değer kaybı alanında uzman bir avukata başvuruda bulunun.
Araç Değer Kaybı Avukat Ücreti Ne Kadar?
Bu tür dosyalarda genellikle peşin ücret talep edilmemekte, tahsil edilecek ücret üzerinden belirli bir oranın vekalet ücreti olarak ödenmesi kararlaştırılmaktadır. Belirlenecek oran da genellikle % 20 – 25 aralığında olmaktadır.
Araç değer kaybının tahsili belirli şekil şartlarının yerine getirilmesi zorunluluğu olan ve mevzuatta belirtilen sürelere tabi hukuki süreçlerdir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak için araç değer kaybı konusunda uzman bir avukattan profesyonel bir hukuki yardım almanızı tavsiye ederiz. Aşağıdaki bölümden araç değer kaybı ile ilgili sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.
TAPU İPTAL DAVASI
Tapu iptal davası; bir taşınmazın hukuka aykırı olarak tapuya tescili halinde tapu kaydının mahkeme aracılığıyla düzeltilmesi için açılan dava türüdür. Bir mülkün miras ya da ticari akit yoluyla el değiştirmesi devredilen tapunun yetkili makamlar tarafından tescil edilmesine bağlıdır. Yapılan tescil tapuyu devralanı o taşınmazın resmi sahibi olduğunu gösterse bile bazı durumlarda yapılan tescil işlemine itiraz edilebilir.
Tapu İptal Davası Nasıl Açılır?
- Muris muvazaası (mirastan mal kaçırma) nedeniyle
- Hukuki ehliyetsizlik nedeniyle
- Hata, hile, korkutma gibi irade bozuklukları sebebiyle
- Vasiyetnamenin geçersizliği sebebiyle
- İnanç sözleşmesine dayalı olarak
- Kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik nedeniyle
- Hatalı kadastro tespiti nedeniyle
- Vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle vb. sebeplerle tapu iptal ve tescil davası açılabilir.
Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Nedir?
Kardeşten mal kaçırma olarak da bilinen muris muvazaası, ailelerin tek bir çocuğa ya da sadece erkek çocuklarına miras bırakmak istemeleri nedeniyle uyguladıkları yöntemdir. Miras bırakan tapuda satış işlemi yapar fakat aslında taşınmazını bağışlamaktadır. Bu gibi durumlarda sözleşmelerin geçerlilik şartları arasında yer alan muvazaalı işlem olmaması şartı yerine getirilmediği için devir geçersiz olacaktır. Muvazaalı işlem sonucunda yapılan işlemden zarar gören veraset ilamındaki mirasçılar tenkis davası açabilecekleri gibi tapu iptal ve tescil davası da açabilirler. Muris muvazaasına ilişkin Yargıtay Kararları’nda bu tür durumlarda tapunun iptaline karar verilmesi gerektiği ifade edilmektedir;
“Mirasbırakanın kızları ile arasının bozuk olduğu, davalının tek oğlu olduğu, taşınmazın ara malik adına kayıtlı olduğu dönemde davalının kullandığı, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacının olmadığı, davalının alım gücünün bulunmadığı, bedeller arasında fahiş fark olduğu anlaşılmakla temlikin ara malik kullanmak suretiyle mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/17162 E. 2020/1514 K. 04.03.2020 T.)
Tapu İptal Davası Kaç Yıl İçinde Açılır?
Tapu iptal davası için herhangi bir genel zamanaşımı süresi ya da hak düşürücü süre öngörülmediğinden, aradan uzun yıllar geçse dahi açılabilir. Müvekkillerimiz tarafından zaman zaman 10 yıllık tapu bozulur mu? gibi sorularla karşılaşsak da çoğu davadan farklı olarak tapu iptal davası genellikle süreye tabi olmaksızın açılabilmektedir.
Tapu İptal ve Tescil Davalarında Hangi Mahkemeler Görevli ve Yetkilidir?
Taşınmazın büyüklüğü, taşınmazın niteliği, maddi değeri vb. gibi karakterine bakılmaksızın tapu iptal davalarına bakmakla görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bu tür davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Birden fazla taşınmaza ilişkin olarak açılan tapu iptal davaları taşınmazlardan herhangi birinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir.
Tapu İptal Davaları Ne Kadar Sürer?
Tapu iptal davaları ne kadar sürer sorusunun cevabı Adalet Bakanlığı tarafından belirlenmiştir. Muris muvazaası davası yani miras mahkemeleri için belirlenen hedef süre 730 gündür. Ancak bu süre mahkemenin iş yoğunluğu, uyuşmazlığın niteliği, toplanması gereken deliller vb. hususlara bağlı olarak artmakta ya da azalmaktadır. Bu nedenle tapu iptal davalarının ne kadar süreceğine dair kesin bir bilgi vermek mümkün değildir. Ancak tapu iptal davalarının ortalama iki yıl içerisinde sonuçlanacağını söylemek mümkündür. Yerel mahkeme süreci bu şekilde olmakla birlikte, davanın istinaf süreci hakkında ayrıntılı bilgi için şu makalemizi inceleyebilirsiniz: İstinaf Mahkemesi Ne Kadar Sürer
Tapu İptal Davası Zamanaşımı Süresi Nedir?
Tapu iptal davasında genel bir zamanaşımı süresi söz konusu değildir. Tapu iptali için gerekçe olarak gösterilen hukuki sebebe göre zamanaşımı süresi değişmektedir. Yargıtay Kararları da bu doğrultudadır:
” Bir kısım davalıların zamanaşımı itirazında bulundukları da göz önüne alınarak davanın, dava konusu satış vaadi sözleşmesinin yapıldığı 07.06.1961 tarihinden 46 yıl sonra açılmasının TMK’nın 2. maddesine uygun düşmediği gerekçesiyle reddine karar verilmiş ise de tüm dosya kapsamından ve özellikle taraf tanıklarının beyanlarından satış vaadine konu yerin, sözleşmenin yapıldığı tarihten bu yana davacılar tarafından kullanıldığı anlaşıldığından, mahkemenin dürüstlük kuralına aykırı olarak dava açıldığı yönündeki gerekçesi yerinde olmadığı gibi bir kısım davalıların zamanaşımı itirazı da kötüniyete müsteniddir.” (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2020/848 E. 2020/3141 K. 12.03.2020 T.)
Hile Nedeniyle Tapu İptali Zamanaşımı Ne Kadardır?
Hata, hile, gabin ve ikrah gibi iradeyi sakatlayan nedenlerden birine dayalı olarak tapu tescil edilmişse, bu sebeplerin öğrenilmesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde tapu iptal davası açılmalıdır.
Tapu İptal ve Tescil Davası Kime Karşı Açılır?
Gayrimenkulün aynına ilişkin tüm davalar, tapu kaydında taşınmazın mülkiyetinin sahibi kim gözüküyorsa o kişiye açılır. Kayıtlı malikinin ölmesi halindeyse davanın malikin mirasçılarına açılması gerekir.
Taşınmaz Mülkiyeti Nasıl Kazanılır?
Kural gereği taşınmaz mülkiyeti tescille kazanılır. Tescil için ise geçerli bir hukuki sebep ve tescil talebinin olması şarttır. Tescille kazanımlarda gerekli olan geçerli hukuki sebep genellikle taşınmaz satış sözleşmesidir. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasında kural tescille kazanma olmasına rağmen istisnai olarak tescilsiz kazanım halleri de mevcuttur. Bu haller 8049 sayılı Medeni Kanun’da miras, cebri icra, işgal, kamulaştırma, mahkeme kararları olarak sayılmıştır. Kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklı olarak da tapu iptali mümkündür.
Bozulmayan Tapu Var Mıdır?
Tapu tescili hukuka aykırı ise süresi içerisinde açılan dava sonucu bozulmaması mümkün değildir. Her türlü hileli tescil dava yoluyla ispat edilerek iptal edilebilir.
Tapuya İtiraz Süresi Kaç Yıldır?
Kadastro tespiti yapılarak edinilen tapulara 10 yılı içerisinde dava açılarak itiraz edilebilir.
Yolsuz Tescil Nedir?
Yapılan tescil işlemi eğer geçerli olmayan sebepten veya gerçek olmayan bir sebebe dayanıyorsa yolsuz kabul edilir. Yolsuz tescil durumunda gerçek hak sahibi ile tapudaki hak sahibi uyumsuzluğunun düzeltilmesi için dava açılması zorunlu kılınmıştır. Yolsuz tescil aynı zamanda resmi belgede sahtecilik suçunu teşkil ediyorsa suç duyurusunda bulunmak da mümkündür.
Tapu İptal Davaları Hangi Durumlarda Açılamaz?
Tapu tescil işlemi yapılmamış taşınmazlarda şayet mülk devlet hazinesine aitse ve taşınmazı kullanmakta olan kişi en az 20 senedir bu taşınmazı kullanıyorsa taşınmaza ücreti karşılığında öncelikli olarak sahip olabilme imkanına sahiptir. Bu şartlarda yapılan tescil işlemi aleyhinde dava açılabilmesi mümkün değildir. Önemli nokta en az 20 yıldır kullanılan taşınmazın devlet hazinesine mi yoksa özel kişilere mi ait olduğunun saptanmasıdır. Eğer mülk özel kişilere aitse bu durum başka biri tarafında izinsiz kullanım işgal olarak kabul edilir ve süresiz olarak dava açılabilmesi mümkündür.