Kişilik hakları, başta Anayasa olmak üzere çeşitli kanunlarca koruma altına alınan fiziksel varlık ve malvarlığından öte ve ziyade olan haklar bütünüdür. Kişilik hakları; kişiye sıkı sıkıya bağlı, vazgeçilemez, devredilemez ve dokunulamaz niteliktedir. Bir kişiye ait; hak, değer ve varlıkları gibi unsurlar kişilik haklarını oluşturmaktadır. Kişilik hakları o kadar önemlidir ki; Anayasanın 5. maddesinde, bu hakların korunması, devletin görev ve yükümlülükleri arasında sayılmıştır. Bu haklar, yaşama hakkının temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmamakla birlikte; ancak savaş, seferberlik ve sıkı yönetim gibi olağanüstü hallerde, üstün kamu yararı gözetilerek, sınırlandırılabilmesi mümkündür. Bu yazımızda genel hatlarıyla kişilik haklarından bahsedeceğiz. Konu hakkındaki sorularınızı sayfanın en altındaki formu doldurmak suretiyle bizlere iletebilirsiniz.
Türk Medeni Kanununda kişilik hakkının ne olduğuna dair bir tanımlama yapılmamakla birlikte; kişilik haklarına ilişkin hükümler, 8 ile 35. maddeler arasında düzenlenmiştir. Örneğin TMK m. 24’te hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırıdan bahsedilmiş fakat kişilik hakkının ne olduğu ortaya konulmamıştır. Kişilik hakkının ne olduğuna ilişkin, öğretide ve mahkeme kararlarında çeşitli tanımlamalar ortaya konmuştur. Fakat tüm bu tanımlamaların ortak paydada buluştuğu bir nokta vardır. Bu ortak payda; bazı kişisel varlıkların sayılması ve kişilik hakkının tüm bunlar üzerinde bir hak olduğunun ifade edilmesidir.
Mahkeme kararlarında ortaya konulan tanımlamaları şu şekilde tek bir potada eritebiliriz; kişilik hakkı, kişisel varlıklar üzerinde geçerli olan şahsa bağlı mutlak bir haktır. Aynı şekilde öğretide ortaya konulan tanımlamaları tek bir potada eritmek istersek; şu şekilde bir tanımlama ortaya koyabiliriz; Kişilik hakkı, kişinin hak süjesi olarak toplum tarafından kabul edilmesini istemek ve bu sıfatla halk tarafından itibar ve saygı görmek konusundaki; menfaat ve yetkileri, kişinin korunmaya değer gördüğü hukuki, bedeni ve manevi düzlemdeki varlıklarının tümü üzerindeki hakları ifade eder.
Kişilik haklarının kendine özgü bir takım özellikleri vardır. Bunları sıralamak ve açıklamak gerekirse, bunlar şu şekildedir:
Türk Medeni Kanununun 23. maddesi ile kişilik, vazgeçme ve aşırı kısıtlamaya karşı korunmuştur. Gördüğünüz üzere mevzuatımız, kişiyi kendisine karşı dahi korumakta, haklarını güvence altına almaktadır. Aynı kanunun 24. maddesi ile birlikte bu sefer, kişilik hakları, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korunmaktadır. 25. maddede ise; kişilik haklarına yönelik bir saldırı olması halinde, bu saldırının etkisiz kılınması için alınabilecek önlemler ve bu minvalde açılabilecek davalar düzenlenmiştir.
Bir kişiye kişiliğini veren bütün değerler, kişilik hakları kapsamında değerlendirilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.05.2018 tarihli bir kararına bakarak bu hususta bir kapsama alanı ortaya koyabiliriz. Buna göre kararda, kişisel değerlerin kapsamı; (Kişisel değerler fiziki, duygusal, sosyal kişilik değeri olarak belirlenmiş, kişinin toplum içindeki mesleki kimliği, şeref ve haysiyeti, özgürlüğü, vücut ve ruh bütünlüğü ve sağlığı, ırk, din ve vatandaşlık bağları gibi konuları kapsamaktadır.) şeklinde ortaya konulmuştur.
Görüldüğü ve daha önce de bahsettiğimiz üzere; kişilik haklarının kapsamı, mevzuatımızda genel ve yüzeysel olarak işlenmiştir. Bu sebeple kişisel hakların nelerden ibaret olduğunu tek tek saymak mümkün değildir. Bu hususta kapsamı belirleme yetisi, uygulama ve yargıya bırakılmıştır.
Kişilik haklarının ne olduğundan ve kapsamından bahsettik. Bu ihlal durumu, özünde kişilik haklarına yönelik bir haksız fiilin vuku bulmasına dayanıyor diyebiliriz. Dolayısıyla haksız fiile ilişkin açıklamalarımız, ihlalin varlığından bahsedebilmek için burada da geçerlidir. Peki bunların ihlali nedir ve ne şekillerde vuku bulmaktadır? Bu ihlaller kapsamlı bir şekilde ortaya çıkabileceği için bunları 5 alt başlıkta toplayarak izah etmeyi seçtik.
Kişilik haklarının basın yoluyla ihlal edilmiş olması günlük hayatta en sık karşımıza çıkan beliriş şekillerinden birisidir. Şimdi gelin, bu ihlal durumlarını alt başlıklar halinde inceleyelim:
Yaşam hakkı, kişilik haklarının temelini oluşturmaktadır ve mutlak bir haktır. Dolayısıyla kişinin rızası dışında yaşam hakkına yapılan her müdahale hukuka aykırılık teşkil eder ve kişilik hakkına saldırı niteliğindedir. Kişi kendisi dahi bu hak üzerinde, kişiliğine zarar vermemesi koşuluyla tasarrufta bulunabilir.
Vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı, kişinin fiziksel ve biyolojik anlamda sağlıklı olması kapsamındadır. Yani kişinin organ, kemik vb. vücudundaki her bir parça bu kapsama girer. Bu dokunulmazlık Anayasa tarafından da koruma altına alınmıştır. Burada kişilik haklarının ihlalinden bahsedilebilmesi için vücuda yöneltilen hukuka aykırı fiilin, kişinin rızası dışında gerçekleşmiş olması gerekir. Bunun dışında kişinin rızası olsa dahi; müdahalenin kişiye zarar vermesi veya rızanın ahlak ve adaba, kamu düzenine aykırı olması halinde yine kişilik haklarının ihlali gündeme gelebilecektir.
Kişinin sağlığı da bir kişisel değerdir. Sağlık kavramı ile hem fiziksel hem de ruhsal sağlık durumu kastedilmektedir. Bu durumda kişinin sağlığında bozulmaya sebebiyet verecek her türlü hukuka aykırı eylem, kişilik haklarının ihlali durumunu oluşturacaktır. Eylemler doğrudan olabileceği gibi dolaylı olarak da ortaya konulabilir. Örneğin kişiye uygulanan manevi baskı, iş yerinde uğradığı mobbing de bu kapsamda kişilik haklarının ihlali olarak değerlendirilecektir.
Şeref kavramı, bireyin toplum içerisinde sahip olduğu manevi değerler toplamını ifade etmektedir. Haysiyet kavramı ise bireyin toplumsal ilişkiler ile sonradan kazanmış olduğu manevi değerleri ifade eder. Namus, şöhret, vakar gibi kavramlar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Ayrıca Yargıtay, 28.03.2001 tarihli bir kararında şeref ve haysiyet için, (toplumun gerekli saydığı ahlaki nitelik ve kriterlere sahip olması nedeniyle kişiye verilen değer yargılarıdır.) tanımlaması yapmıştır.
Şeref ve haysiyetin basın yoluyla ihlali; resim, yazı, söz veya bir eylemle bir kişiye karşı; toplum tarafından verilen manevi değerlere saldırılması ve bunun neticesinde bireyin kişisel haklarının zarar görmesidir. Kişi hakkında iftira atılması, asılsız söylemlerde bulunulması da bu kapsamdadır. Örneğin; bir kamu görevlisi hakkında aksinin doğru olduğunu bildiği halde rüşvet aldığı yönünde söylemlerde bulunmak, o kişinin şeref ve haysiyetine zarar verecektir. Aynı şekilde; kişiyi toplumda küçük düşürmek, gülünç duruma sokmak veya kişiye karşı hakaret suçu işlemek de bu kapsamda değerlendirilir.
Şeref ve haysiyete karşı zarar verici bir eylemin bulunup bulunmadığı sübjektif değil, objektif değer yargılarıyla belirlenecektir. Bunun tespiti de hakim tarafından, olayın vuku bulduğu yer ve zamandaki anlayış dikkate alınarak yapılacaktır. Burada toplum ile bireyin kişilik hakları arasında bir çatışma söz konusudur. Çatışan değerler arasında toplumsal yarar üstün nitelikli sayılmaktadır. Ancak bu durum, basına sınırsız özgürlük tanımaz. Belirli sınırlar dahilinde, devlet yöneticileri ve siyasi kişiler, bu durumda daha hoşgörülü olmalıdırlar. Partili cumhurbaşkanına hakaret suçu bu kapsamda değerlendirilebilir.
İnsan tabiatı gereği diğer insanlarla sürekli bir sosyal ilişki içerisindedir. Teknolojideki ilerleme sayesinde görüntü ve ses kayıtlarıyla insanların ne zaman, nerede, kiminle olduğu kayıt altına alınabilmektedir. Bu kayıtlar, gerek sosyal medya gerekse de basın yoluyla kamuoyuna servis edilebilmektedir. Kişinin özel yaşama alanının varlığı ve bu alanın korunması gerekliliği, Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve diğer yasal mevzuat ile ortaya koyulmuştur. Nitekim Anayasanın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği ve korunması düzenleme altına alınmıştır.
Özel hayat alanının ihlali; bu yaşama çevresinde geçen olayların öğrenilmesine müteakip, başkalarına aktarılması ve bu kişi hakkında yargı ifadeleri kullanılması ile olur. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bu kapsamda değerlendirilebilir. Bunun neticesinde de mağdurun özel hukuktan kaynaklı maddi ve manevi tazminat hakkı saklıdır. Ayrıca mağdur kişi dilerse, kişilik haklarına tecavüzde bulunan kişilere karşı uzaklaştırma kararı isteminde bulunabilecektir. Burada da siyasilerin ve ünlülerin daha hoşgörülü olması gerekmektedir. Sınırların aşılmaması kaydıyla; basın özgürlüğü ve üstün kamu yararı (kamunun aydınlatılması) bu kişilere karşı değerlendirmeyi daha yumuşak hale getirmektedir.
Kişinin tanınmasına ve onun diğer kişilerden ayırt edilmesine yarayan her türlü dış görünüm, kişilik hakkı olarak değerlendirilir. Bu görünümün kişinin rızası dışında teknolojik araçlar yardımıyla hareketli veya hareketsiz şekilde (fotoğraf, video) kayıt altına alınması mümkündür. Bunun yanında fırça, kalem gibi araçlarla görünümün; resme, heykele, karikatüre vb. yansıtılabilmesi mümkündür. Kimsenin görünümü rızası dışında kaydedilemez, kullanılamaz ve yayınlanamaz. Aksi durum kişilik haklarının ihlalini oluşturmaktadır. Fakat üstün kamu yararı ve habercilik söz konusu olduğunda; sporculara, tanınmış insanlara, siyasetçilere, suçlulara vb. alınan ve yayınlanan görüntüler kişilik haklarının ihlalini oluşturmayacaktır.
Ses de aynı görünüm gibi kişiyi diğer kişilerden ayırt etmekte ve herkesin şahsına münhasırdır. Bu sebeple kişiye ait ses kaydının rıza dışında alınması ve yayınlanması kişilik haklarının ihlali kapsamında değerlendirilecektir. Kişiler arası telefon görüşmesinin veya yüz yüze yapılan bir görüşmeye ait sesin kişinin rızası olmaksızın, gizlice kaydedilmesi, kopyalanması ve basın yoluyla yayınlanması açık bir şekilde haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek anlamına gelmektedir.
Karikatür meselesine değinecek olursak; karikatür çizimi, başlı başına bir sanat dalıdır. Yüzyıllardır yapımı süregelen karikatür çizimi, bir toplumun olmazsa olmazıdır. Şöyle ki; normalde sayfalarca anlatmakla bitmeyecek topluma dair sorunlar bir kare ile ifade edilebilmektedir. Özellikle siyasi figürlere karikatür dergileri sayfalarında sıklıkla yer verilir. Toplumun ağır aksak yönleri, işleyişe dair durumlar karikatür vasıtasıyla hicvedilir. Karikatürün doğasında güçlü bir abartı ve güçlü hiciv etki göstermektedir. Bu sebeple siyasiler ekseriyetle yargı yoluna başvurmaktadırlar. Yerel mahkemeler, açılan davaları ekseriyetle davacı siyasiler lehine sonuçlandırmaktadır. Bu mahkeme kararlarının bir çoğunun da Yargıtay’dan eleştiri özgürlüğü kapsamında esastan bozularak döndüğü görülmektedir. Fakat bu bozmaların sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. Bu da yargıdaki bağımsızlık ilkesinin zayıfladığına ve basın özgürlüğüne siyasi iktidarlar tarafından baskı oluşturulduğuna dair bir göstergedir.
İsim kişiye sıkı sıkıya bağlı bir haktır. Kişiyi dış dünyaya temsil ve tanıtma işlevi vardır. Bunun yanında nesebin belirliliği açısından önem arz etmektedir. İsim, ad ve soyadı olmak üzere iki çeşittir. Kişi bunlar üzerinde mutlak bir hakka sahiptir. Dolayısıyla, gerekli sebeplerin varlığı halinde isim değiştirme ve nüfus kaydının düzeltilmesi davası açılabilecektir. Bunun dışında kişinin ismi dokunulmazdır. Kimse kişinin ismi üzerindeki hakkına müdahalede bulunamaz ve rızası dışında kullanamaz. Aksi takdirde kişilik haklarının ihlali gündeme gelecektir. Kişinin tespitine yeterli düzeydeki takma isim ve lakaplar da bu kapsama dahildir. Gerçek kişiler dışında tüzel kişiler de bir isme sahiptir. Tüzel kişilerin de isimi Türk Ticaret Kanunu kapsamında koruma altına alınmıştır.
Kişinin isminin rızası dışında reklam gayesiyle kullanılabilmesi mümkün değildir. Örneğin ünlü bir kişinin X marka deterjan kullandığına yönelik rızası dışında reklam yapılması, kişilik hakkının ihlaline sebebiyet verecektir. Bir kişinin isminin rızası dışında, kim olduğunu tespit etmeye yeter derecede; bir romanda, hikayede, piyeste, tiyatro oyununda vb. kullanılması, kişilik haklarının ihlal edilmesi anlamına gelir. Burada önemli olan, isin kullanımı sonucu kişinin elle tutulur bir zarara uğramış olması değildir. Önemli olan kişiye sıkı sıkıya bağlı olan isim hakkının, onun rızası dışında kullanılmış olmasıdır.
İnternet, gündelik hayatımızın merkezine oturmuş bir teknoloji. O kadar ki; internet yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesi, günümüzde en sık karşılaştığımız ihlal türüdür. Burada insanlar gerek kendi kimlikleriyle gerekse anonim kimlikleriyle rahatça hareket edebilmekteler. Bu sebeple insanlar zaman zaman sınırı aşarak bireylerin kişilik haklarını ihlal edebilmektedir. Sosyal medya suçları da ekseriyetle bu surette ortaya çıkmaktadır. Bu ihlaller çeşitli şekillerde gündeme gelebilecektir.
Alan adları kişinin rızası dışında ismi kullanılarak kişilik hakları ihlal edilebilir. Örneğin gerçekte Ajda Pekkan olmayan birisi (www.ajdapekkan.com) şeklinde bir site açabilir. Burada tanınmış bir kişinin ismi kullanılarak reklam gelirleri vb. haksız kazanç elde edilmektedir. Burada Ajda Pekkan yargıya başvurarak kendi adına alan tahsisi yapılmasını isteyebilir ve tazminat talebinde bulunabilir. Bunun dışında internet yoluyla kişilik ihlalleri en çok hakaret ve özel hayatın gizliliğini ihlal etmek suretiyle ortaya konulmaktadır.
Bu ihlallerin engellenmesi noktasında genel yolların dışında internete özgü bir takım yöntemler vardır. Örneğin internetteki siteler, sosyal medyalar spam yapmak suretiyle bu ihlalleri ortadan kaldırabilmekte ve ihlalde bulunan kişiyi o mecrada sınırlandırabilmektedir. Özetle internet de kendi içerisinde bir denetim mekanizması yaratmış ve ihlallere karşı yaptırımda bulunmaya başlamıştır. İçeriğin yayından çıkarılması da ihlalin ortadan kaldırılmasının bir diğer yöntemidir. Bu hususta paylaşımdan itibaren 24 saat içerisinde ilgili mercii durumu Sulh Ceza Hakimliğine bildirir. Sulh Ceza Hakiminin bu hususta 48 saat içerisinde karar vermesi gerekmektedir. İhlali yapan site veya sayfaya yönelik yerine getirilebilecek bir diğer yaptırım türü de erişimin engellenmesi kararı alınmasıdır.
Bir üst ve onun üstündeki başlıklarda, kişilik haklarının ihlali durumunda başvurulabilecek yollardan kusur unsurunun varlığı aranmayan dava yollarından bahsettik. Burada ise ihlal sebebiyle mağdurun maddi ve/veya manevi tazminat davası açabilmesi durumunu ele alacağız. Bu davalar için zarar ve kusurun varlığı, olmazsa olmazdır. İşbu davalar, niteliği bakımından bir alacak davasıdır.
Basın Kanununda, basın yoluyla kişilik haklarının ihlali halinde açılacak davalar için bazı müddetler belirlenmiştir. Buna göre Basın Kanununda öngörülen suçlarla ilgili ceza davalarının, yayın niteliğine bağlı olarak, iki aylık ve dört aylık süreler içerisinde ikamesi zorunlu tutulmuştur. Bu süreler, Cumhuriyet Savcısının dava hakkını kullanması açısından hak düşürücü süre olarak belirlenmiştir. Bu süreler ancak basın ceza davaları için belirlenmiştir.
Hukuk davaları için mevzuatta özel bir hüküm kurulmamıştır. Bu sebeple Türk Borçlar Kanunu kapsamında genel süreler dikkate alınacaktır. Maddi ve manevi tazminat davaları için TBK m. 72, sebepsiz zenginleşme davaları için TBK m. 82 dikkate alınacaktır. Bu açıdan genel zamanaşımı süresi olan iki ve on yıllık zamanaşımı süreleri geçerlidir. Vekâletsiz iş görmeye dayalı tazminat davaları, haksız fiillere ilişkin zamanaşımı sürelerine tabidir. Önleme ve durdurma davaları ise belirli bir zamanaşımı süresiyle sınırlandırılmamıştır. Haksız fiil aynı zamanda bir suçun oluşumuna sebebiyet vermişse ve daha uzun bir ceza zamanaşımı süresi belirlenmişse; daha uzun olan bu süre, zamanaşımına esas olarak alınacaktır.
Kişilik haklarının neler olduğu, ihlali durumları ve bunun neticesinde başvurulabilecek yolların neler olduğu noktasında elimizden geldiğince sizleri genel olarak bilgilendirmeye çalıştık. Bu konu hakkında merak etiğiniz her şeyi, aşağıdaki formu doldurarak bizlere sorabilirsiniz.
Uzman çavuş sözleşme feshi, uzman çavuşların kendi isteği ile veya idare tarafından sözleşmenin sona…
İnanç sözleşmesi yasalarımızda açık bir şekilde düzenlenmemiştir. Ancak uygulamada ve öğretide "sözleşme özgürlüğü" ilkesi…
Bağışlamanın geri alınması, bağış yapan kişilerin sonradan yaptıkları işlemden pişman olmaları neticesinde başvurmak istedikleri…
İpotek kaldırma işleminin doğru bir şekilde gerçekleştirilmesi, hak kayıplarını önlemek açısından son derece önemlidir. Bu…
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, Türk Ceza Hukuku'nda büyük bir öneme sahiptir. Bu uygulama,…
Sigorta, yaşanma ihtimali olan tehlikeler ve riskler sonrası oluşacak maddi kayıplara karşı güvence altına alınmak…
Avukat Caner Besler tarafından kurulan Besler Hukuk Bürosu; iş hukuku ve iş kazası avukatlığı başta olmak üzere, gayrimenkul avukatı, miras avukatı, boşanma avukatı olarak geniş bir hukuki yelpazede hizmet sunmaktadır.
Besler Hukuk Bürosu İstanbul’da faaliyetlerine başlamış, ilerleyen süreçte Türkiye’nin birçok farklı şehrinde müvekkillerine hizmetler sunmuştur. Merkezi İstanbul İli Kartal İlçesi’nde bulunan Besler Hukuk Bürosu, ülkemizin tamamında avukatlık faaliyetlerini sürdürmektedir.
Kıdem ve ihbar tazminatı, maaş alacakları, fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücreti, AGİ alacağı, eşit davranmama tazminatı, kötü niyet tazminatı, sendikal tazminat, mobbing nedeniyle manevi tazminat ve her türlü işçilik alacakları iş mahkemesi avukatlarımızca tahsil edilmektedir.
İşçi avukatlığı kapsamında sitemizde kıdem ve ihbartazminat hesaplamayapılabilmektedir. En güncel verilerle kıdem tazminatı tavanını aşmayacak şekilde alacağınızın hesaplanmasına yardımcı olunmaktadır. Brüt ücret tutarınızı girmenizle birlikte hak etmiş olduğunuz kıdem ve ihbar tazminatınız hesaplanmaktadır.
İş kazasıgeçirmiş olan müvekkillerimiz ve yakınlarına iş kazası avukatı olarak her türlü desteği sağlamaktayız. İş kazasının işveren tarafından SGK’ya bildirilmediği durumlarda, gerekli başvuruları yapmaktayız. Maluliyet oranının belirlenmesi ve iş göremezlik maaşının bağlanması için gerekli işlemleri takip etmekteyiz.
SGK tarafından kazanın iş kazası olarak kabul edilmediği hallerde, iş kazası tespit davası açmaktayız. İş kazası tazminatı davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, gerekli maddi ve manevi tazminat hesaplamalarını yaptırarak, tazminat almalarına yardımcı olmaktayız.
Gayrimenkul avukatlığı hizmetlerimiz kapsamındatapu iptal ve tescil davası, kamulaştırmasız el atma davası, arsa payı düzeltim davası, muhdesatın aidiyeti davası, ortaklığın giderilmesi davası ve taşınmaz mülkiyetine ilişkin tüm davalar tarafımızca takip edilmektedir.
Kat karşılığı inşaat sözleşmesi, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi vb. sözleşmeler tarafımızca hazırlanmakta, kentsel dönüşüm için gerekli işlemler yapılmakta ve tüm süreç boyunca hukuki danışmanlık hizmetleri verilmektedir.
Mirastan mal kaçırmadurumlarının varlığı halinde, miras avukatı olarak tapu iptal ve tescil davası açmaktayız. Saklı payın ihlal edilmesi, mirasçılıktan çıkarma ve tenkis davaları gibi miras hukukuna ilişkin davalar da tarafımızca takip edilmektedir.
Vasiyetname, mirastan feragat sözleşmesi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi vb. ölüme bağlı tasarruflara ilişkin hukuki metinler tarafımızca düzenlenmekte, bahsi geçen işlemlere ilişkin hukuki sorularınız cevaplandırılmaktadır.
Boşanma avukatı olarak anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası tarafımızca takip edilmektedir. Katılma alacağı davası, nafakanın artırılması davası, velayetin değiştirilmesi davası gibi boşanmaya bağlı diğer davalarda da müvekkillerimizi temsil etmekteyiz.
Anlaşmalı boşanma protokolü, dava dilekçeleri ve gerekli her türlü evrak boşanma avukatlarımız tarafından hazırlanmaktadır. Müvekkillerimizin karşı tarafın hileli ve kötü niyetli işlemleri ile zarar görmemesi için gerekli yönlendirmeler yapılmaktadır.
Avukata sorsayfamız ileistinaf nedirvb. her türlü hukuki sorularınız avukatlarımız tarafından cevaplanmaktadır. Mesai saatleri içerisinde online avukatlarımız, avukata sormak istediğiniz her türlü sorunuzu yanıtlandıracaktır. Avukata soru sormak için avukata sor sayfamızın en altındaki formu doldurmanız yeterlidir. Sorunuzun cevabını yine avukata sor sayfasından görebilir, farklı bir sorunuz varsa avukatlarımıza iletebilirsiniz.
Sitemizi en iyi şekilde kullanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Sitemize giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılmaktasınız.