İŞÇİ HAKLARI

çalışan hakları

 

İşçi hakları ve özellikle işten çıkarılan işçinin hakları çoğu zaman işverenler tarafından göz ardı edilmektedir. Bu haklardan işçilerin yararlanmaması için çaba sarf edilmektedir.  İşçi hakları kanunu şeklinde bir kanun olmadığı için mevzuatımızda farklı hükümlerde ve çalışanların kolay anlayamayacağı şekilde düzenlemeler yapılmıştır. İşten çıkarılan işçilerin hak kaybı yaşamaması için işçi haklarını tek bir makalede topladık. Ancak belirtmekte yarar var ki her somut olayın özelliğine göre talep edilebilecek haklar değişmektedir. Yaşadığınız duruma göre hangi hakları talep edip edemeyeceğinizi merak ediyorsanız sayfanın en altındaki işçi hakları danışma formu aracılığıyla sorularınızı büromuza iletebilirsiniz. İşçi hakları arasında bilinmesi gereken en önemli 12 hak şunlardır:

1) İşe İade Hakkı

İşveren iş sözleşmesini feshetmek istiyorsa, fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. İşten çıkarılan işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmeden veya işveren tarafından haksız bir sebeple işten çıkarıldıysa, fesih bildiriminden itibaren bir ay içerisinde işe iade talebinde bulunabilir. Ancak önceden tespit edilmesi gereken husus, iş yerinin iş güvencesi kapsamında olup olmadığı ve işçinin iş güvencesinden yararlanma şartlarını taşıyıp taşımadığıdır. İşe iade davası açabilmek için iş yerinde 30’dan fazla işçi çalışması ve en az 6 aylık kıdeminizin olması gerekmektedir. İşe iade davası mahkeme tarafından kabul edilirse, işten çıkarılan işçi, aynı koşullarla tekrar işe alınmalıdır. Aksi taktirde işveren tarafından işçiye dört aydan az olmamak üzere tazminat ödenmesine karar verilir. İşçinin boşta kaldığı süre için de dört aylık ücret ayrıca ödenir.

2) Kıdem Tazminatı Hakkı

İşçi tazminat hakları arasında en önemli olanı kıdem tazminatıdır. Kıdem tazminatı işçilerin zor günleri için sosyal devlet ilkesi uyarınca ihdas edilmiş bir haktır. Haklı bir neden olmaksızın işten çıkarılan işçi bir yıldan fazla çalışmış olmak kaydıyla kıdem tazminatına hak kazanmaktadır. Belirli koşulların varlığı halinde istifa eden işçinin hakları arasında da kıdem tazminatı yer almaktadır. Kendiniz işten çıktığınızda alabileceğiniz tazminat hesaplama yapmak için bu konudaki sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Tazminat hesaplama her yıl için 30 günlük ücret üzerinden yapılmaktadır. Bu ücret işçinin aldığı brüt ücrettir. Yani vergilerinde dahil olduğu ücret baz alınır. Ayrıca bu ücrete, işçinin aldığı giyecek, yemek ve yol gibi diğer düzenli ödemeler de eklenir. Bundan dolayı kıdem tazminatının hesabında baz alınan brüt ücrete, giydirilmiş ücret denir. Örneğin 5 yıl süreyle aynı iş yerinde çalışan ve işveren tarafından işten çıkarılan işçi 150 günlük yani 5 aylık brüt maaşı kadar kıdem tazminatı almaya hak kazanır. 2020 yılı için 5 yıldır asgari ücret ile çalışan bir işçinin işten çıkarılması halinde hak kazanacağı kıdem tazminatı tutarı 14.619,32 TL’dir.

3) İhbar Tazminatı Hakkı

Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden bir süre önce durumun işten çıkarılacak işçiye bildirilmesi gerekir. Aynı durum işçi için de geçerlidir. İşçi haklı bir neden olmaksızın iş sözleşmesini feshetmek istiyorsa kanunda belirtilen sürelere uyması gerekmektedir. Aksi taktirde işçinin de ihbar tazminatı ödemesi gerekebilir. İhbar süreleri, işçinin kıdemine göre değişmektedir.

  • 6 aydan az çalışmış işçi için 2 hafta,
  • 6 ay – 1,5 yıl arası çalışmış işçi için 4 hafta,
  • 1,5 yıl – 3 yıl arası çalışmış işçi için 6 hafta,
  • 3 yıldan fazla çalışmış işçi için 8 hafta ihbar süresi bulunmaktadır.

Kanunda belirtilen ihbar süreleri boyunca iş sözleşmesi aynen devam eder ve bu sürelerin sonunda iş sözleşmesi feshedilmiş sayılır. Bu sürelere işveren uymazsa, işten çıkarılan işçinin haklarından biri olan ihbar tazminatı alacağı doğar.

4) Fazla Çalışma Ücreti Hakkı

İşçinin haftalık mesai süresi kanunen 45 saattir. Haftalık olarak bu sürenin aşılması halinde işveren tarafından %50 zamlı olarak fazla çalışma ücreti ödenmelidir. Burada önemli olan husus ara dinlenme yani molaların çalışma saatinden sayılmamasıdır. Ancak ara dinlenmenin çalışma saatinden sayılmaması için bazı şartların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İşçi bu süreleri istediği gibi kullanamazsa veya bu süreleri çalışmaya hazır bir şekilde geçirirse ara dinlenme süreleri çalışma saati hesabında dikkate alınır. Ayrıca işçinin günlük 11 saatten fazla çalışması veya kanunen gece vakti olarak kabul edilen 20.00-06.00 saatleri arasında 7,5 saatten fazla çalışması halinde de işveren tarafından fazla çalışma ücreti ödenmesi gerekmektedir. İşçi hakları arasında önemli bir yer tutan fazla çalışma ücretinin ödenmemesi halinde işçi iş akdini haklı nedenle feshedebilir.

5) Yıllık İzin Hakkı

  • 1 – 5 yıl arası kıdemi olan işçiler 14 gün
  • 5 – 15 yıl arası kıdemi olan işçiler 20 gün
  • 15 yıl ve üzeri kıdemi olan işçiler 26 gün yıllık izne hak kazanırlar.

İşçi çalıştığı süre boyunca yıllık izin haklarını tamamen kullanmamış olabilir. Bu durumda işten çıkarılan işçinin haklarından biri de kullanmadığı yıllık izin hakları için ücret alabilmesidir. İşçi tarafından talep edilmesine rağmen yıllık izne hak kazanılan yıl boyunca izin kullandırılmaması da haklı fesih nedenidir.

6) Ulusal Bayram ve Genel Tatil Ücreti Hakkı

Ülkemizdeki ulusal bayram ve genel tatil günleri; 1 Ocak, 23 Nisan, 1 Mayıs, 19 Mayıs, 15 Temmuz, 30 Ağustos, 29 Ekim ve dini bayramlarımıza denk gelen günlerdir. Sözleşmenizde resmi tatil günlerinde çalışma yapacağınıza dair hüküm yoksa bu günlerde çalışmak zorunda değilsiniz. Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışmanız halinde o gün kaç saat çalıştığınıza bakılmaksızın 1 günlük ücretiniz kadar ilave ücret tarafınıza ödenmelidir. Aksi takdirde işten çıkarak kıdem tazminatı ve diğer işçi haklarını talep edebilirsiniz.

7) Hafta Tatili Ücreti Hakkı

Her işçiye haftalık 7 gün olan çalışma süresinin içerisinde en az 1 günlük yani kesintisiz olarak 24 saat izin verilmesi gerekmektedir. Eğer, işveren tarafından hafta tatili gününde işçi çalıştırılıyorsa, işçinin günlük ücretinin %50 fazlası tutarında hafta tatili ücreti işçiye ödenmelidir. Örnek vermek gerekirse;  günlük ücreti 150 TL olan bir işçiye bu ücretine ilaveten, haftalık tatil gününde çalıştırılması nedeniyle 150+150 TL+75 TL toplamı olan 375 TL ödenmelidir. Eğer ki bu ücret işçiye ödenmez ise, işçi haklarını dava yoluyla talep edebilir.

8)AGİ (Asgari Geçim İndirimi) Hakkı

AGİ işçilere uygulanan bir gelir vergisi indirimidir. Bu gelir vergisi indiriminin tutarı; işçinin medeni durumuna yani evli veya bekar olup olmamasına, evliyse eşinin çalışıp çalışmamasına ayrıca çocuk sayısına göre değişiklik arz etmektedir. Gelir vergisinde uygulanan bu indirimin her ay işçiye ödenmesi gerekmektedir. Aksi taktirde işçi bu alacağını kıdem tazminatı ve diğer işçi hakları ile birlikte talep edebilir.

9)Ayrımcılık Tazminatı Hakkı

İşveren eşit davranma ilkesine uygun hareket etmelidir. Bunun anlamı ise objektif veya haklı bir sebep olmadıkça işçiler arasında farklı uygulamalar yapmamasıdır. İşverenin eşit davranma yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde, işçi 4 aylık ücreti tutarında ayrımcılık tazminatı talep edebilir. Örneğin eşit işlerde çalışan işçilerden yalnızca birkaç işçiye ikramiye verilmesi veya zam yapılması işverenin sorumluluğunu doğurmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken husus şudur ki; işveren, işyerinde çalışan her işçiyi aynı konuma getirmek zorunda değildir. Ancak yaptığı iş, kıdem ve niteliği bakımından esaslı farklılıklar bulunmayan işçiler arasında farklı uygulamalar yapılmamalıdır. Ayrıca işverenin iş sözleşmesi devam ederken üzerinde olan bu yükümlülük, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi aşamasında da geçerlidir. Örneğin hamileliği nedeniyle işten çıkarılan bir işçi ayrımcılık tazminatı talep edebilir.

10) Sendikal Tazminat Hakkı

Sendika faaliyetleri yürütülmesi anayasal bir haktır. İşçiler kendi istekleriyle bir sendikaya üye olabilirler. Toplu iş sözleşmelerindeki hükümler haricinde, işveren sendikaya üye olan ve olmayan çalışanlar arasında çalışan hakları bakımından ayrımcılık yapamaz. Bu ayrımcılık iş sözleşmesi devam ederken yapılabileceği gibi iş sözleşmesinin sona ermesi esnasında da yapılabilir. Sendika üyesi olduğu için işten çıkarılan veya sendikal faaliyetleri nedeniyle ayrımcılığa uğrayan işçinin 1 yıllık ücreti tutarında sendikal tazminat ve diğer işçi haklarını talep etme imkanı bulunmaktadır.

11) Mobbing Nedeniyle Manevi Tazminat Hakkı

İş hayatında işçiler psikolojik şiddet, baskı veya taciz gibi fiillere maruz kalabilmektedirler. İşçilere rahatsızlık vermek veya işten çıkmasını sağlamak amacıyla yapılan bu fiiller, işveren tarafından yapılabileceği gibi iş yerinde çalışan diğer işçiler tarafından da yapılabilir. İşverenin bu fiillerde bulunması sorumluluğunu doğuracağı gibi başka çalışanlar tarafından yapılan mobbing kapsamındaki davranışları engellememesi de sorumluluğunu doğurmaktadır. Nitekim işveren işçi haklarını gözetmelidir. Bu kanunen ona yüklenmiş bir sorumluluktur. İşçi, bu davranışlar nedeniyle uğradığı zararların giderilmesi için manevi tazminat talebinde bulunabilir.

12) İşsizlik Ödeneği Hakkı

İşsizlik ödeneği işten çıkarılan işçinin hakları arasındadır. Ancak bu haktan yararlanabilmek için bazı şartların yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bunlardan ilki, işçinin kendi rızası ve isteği dışında işten çıkarılmış olmasıdır. Ayrıca, işçinin çıkarıldığı iş yerinde en az 120 gün yani 4 ay çalışmış olması gerekmektedir. Son şart ise, iş sözleşmesinin bittiği tarihten önceki 3 yıl boyunca, işçinin adına en az 600 günlük işsizlik sigortası primi ödenmiş olmalıdır. Bu şartları taşıyan işçiye SGK tarafından otomatik olarak işsizlik ödeneği bağlanmaz. Yani tüm şartlar sağlansa bile işçinin bu haktan yararlanabilmesi onun başvurusuna bağlıdır ve bu başvuruda süre şartı bulunmaktadır. Şöyle ki, işsizlik ödeneği almak isteyen işçi, iş sözleşmesinin bittiği tarihi takip eden 30 gün içerisinde, elektronik ortamda veya kuruma bizzat başvurarak işsizlik ödeneği talep etmelidir.

İşverenler çoğu zaman tazminat ödememek için SGK’ya işten ayrılış gerekçesini ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık olarak yani 29 koduyla bildirebilmektedir. Bu şekilde 29 koduyla işten çıkarılan işçinin hakları arasında dava açarak gerçek fesih nedenini ispatlama imkanı da bulunmaktadır. Dava açarak işsizlik maaşına hak kazanılabilecek gerçek fesih nedenini ispatlayan işçiler toplu olarak işsizlik maaşlarını alabilirler.

İşten çıkarılan işçinin hakları konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli husus zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerdir. İşçinin ücret alacakları ve iş sözleşmesinin sona ermesinden kaynaklanan alacakları farklı sürelere tabidir. Nitekim her alacak kaleminin hesabı da farklı usullere tabidir. Bu nedenle işçi hakları avukatından hukuki yardım almanız faydanıza olacaktır. Ayrıca işçinin, sigorta primi hiç ödenmemiş veya eksik ödenmiş ise bu durum sosyal güvenlik hakkının ihlalini oluşturur. Bu ihlalin işçi üzerinde yaptığı zararı telafi etmek için hizmet tespit davası açılabilir. İş hayatında sıkça karşılaşılan bir durum da iş kazasıdır. İş kazası geçiren işçinin hakları konulu makalemizi okuyarak bu konuda detaylı bilgiye erişebilirsiniz.

İşten çıkarılan işçinin hakları arasında en sık rastlanılan hususlar bunlar olmakla birlikte, işçi hakları hakkında aklınıza takılan tüm soruları aşağıdaki form aracılığıyla büromuza iletebilirsiniz.

İSİM DEĞİŞTİRME DAVASI

İsim Değiştirme

 

İsim ve soyadı insanların dış dünyayla iletişim kurarken ve kendilerini tanıtırken ilk söyledikleri şeydir. Her insan kimliğinin vazgeçilmez parçası olan ismini gururla söylemek ve taşımak ister. Fakat  ebeveynler bu konuda çok düşünmeden veya tam bilgi sahibi olmadan isim koyabilmektedirler. Bu nedenle bireyler diğer kişilerden kötü geri dönüşler alabilmekte ve çoğu kişi için hayat zulme dönüşebilmektedir. Özellikle sahne hayatında birçok sanatçı gerçek ismini kullanarak şöhret olamayacağını düşündüğünden kendisine yeni isim ve soyadı seçmiştir. İsimlerin insanlar üzerinde çok etkili olduğu açıktır. İsim değiştirme veya kanundaki ifadesiyle adın değiştirilmesi ancak haklı sebeplerin bulunması halinde mümkündür. Bu makalemizde isim değiştirme davası ve soyadı değiştirme hakkında merak edilen tüm sorulara cevap vermeye çalıştık. Siz de isim değiştirme ile ilgili sorularınızı sayfanın en altından sorabilir, diğer hukuki sorularınızı ise avukata sor sayfamızdan iletebilirsiniz.

İsim Değiştirme Davası İçin Haklı Sebepler

Kanunda açıkça ifade edilmediği için Yargıtay kararlarından haklı sebepler için bir çıkarım yapabilmekteyiz. Bunlara örnek olarak;

  • Kişinin adının komik, gülünç olması
  • İsminin toplumca bilinen bir suçluya ait olması ya da kötü bir olayla anılması
  • Toplumun genel ahlak kurallarına uygun olmayan isimlerden olması
  • Kimliğinde yazılı isim değil başka bir isimle herkes tarafından tanınması
  • Telaffuzunun zor olması gösterilebilir.

Sadece bu sebeplerle isim değiştirme davası açılması zorunlu değildir. Haklı sebep kavramına örnek teşkil etmesi açısından Yargıtay Kararları’nda bunlar belirtilmiştir. Kişinin yalnızca isminden rahatsız olduğu için keyfi isim değiştirme yapması da uygulamada mümkündür. Var olan isminize ikinci bir isim ekletme de yapılabilmektedir. İki isim kullanıyorsanız birisi için isim sildirme davası da açabilirsiniz.

Soyadı Değiştirme Davası Şartları

Soyadını değiştirmek isteyen kişiler de haklı bir gerekçeye dayanmalıdır. Soyadını değiştirmek isteyen kişilerin haklı bir gerekçeye dayanmayan talepleri mahkeme tarafından reddedilecektir. Haklı nedenlere örnek olarak;

  • Din değiştirme
  • Mesleki açıdan kişiye zarar verecek bir soyadı olması. Örneğin bir avukatın soy adının “Güvenilmez” olması gibi
  • Alay edilebilir olması, kötü çağrışımlarda bulunması
  • Milli kültüre, örf ve adete uygun olmaması
  • Davacının babasıyla kişisel ilişki kurmaması ve manevi bağ hissetmemesi gösterilebilir.

Haklı sebepler sınırlı sayıda değildir. Bu ve benzeri hallerde mahkeme soyadı değiştirme için haklı nedenin varlığını kabul edecektir.

Mahkemesiz İsim Değiştirme Mümkün Mü?

Nüfus Hizmetleri Kanunu’na eklenen 11. geçici madde ile 24/12/2022 tarihine kadar yalnızca aşağıda belirtilen sebeplerle sınırlı olarak isim ve soyadı değiştirme mümkündür.

  • İmla ve yazım hatası yapılmış olması
  • İsmin veya soyadının genel ahlaka aykırı olması
  • İsmin veya soyadının gülünç olması
  • Soyadının memuriyet, rütbe, aşiret, yabancı ırk ve millet isimleri ile aynı olması

Bu sebeplerden herhangi birinin bulunması halinde ikametgah adresinizin bulunduğu Nüfus Müdürlüğü’ne başvurarak isminizin düzeltilmesini talep edebilirsiniz. Bu sebepler haricinde mahkemesiz isim değiştirme mümkün değildir. Yeni kimliklerde isim ekleme de mahkeme kararı olmaksızın yapılamaz.

E devletten İsim Değiştirme Yapılabilir Mi?

Evli veya boşanmış kadınlar e devletten isim değiştirme başvurusu yaparak;

  • Kocasının soyadı ile eski soyadını birlikte kullanmayı,
  • Eski soyadını kullanmaktayken sadece eşinin soyadını kullanmayı,
  • Boşandığı eşinin soyadını kullanmasına izin verildiyse eski soyadıyla eşinin soyadını birlikte kullanmayı,
  • Sadece evlenmeden önceki soyadını kullanmayı talep edebilir.

Çocuğun İsmini Değiştirme Mümkün Mü?

Çocuğun velayet hakkına sahip ebeveyn isim değiştirme davası açarak çocuğun ismini değiştirebilir. Evlilik devam ederken çocuğun velayeti anne ve babadadır. Bu durumda anne ve babanın birlikte dava açması gerekli olup ebeveynlerden birinin tek başına dava açması mümkün değildir. Evlilik birliği sona erdikten sonra ise velayete sahip olan anne veya baba isim değiştirme davası açabilir. Şartları varsa bebeklerin dahi isminin değiştirilmesi mümkündür. Babalık davası veya boşanma sebepleri hakkında bilgi almak isterseniz bu konudaki makalemizi inceleyebilirsiniz.

İsim Değiştirme Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

İsim değiştirme başvurusu davacının yerleşim yerinin bağlı bulunduğu Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yapılabilir. Mahkemece isim değişikliğine hükmedildiği takdirde kimlikte isim değiştirme işlemi yapılması mümkündür.

İsim Değiştirme Davası Süreye Tabi Midir?

İsim değiştirme davası açmak için herhangi bir süre şartı yoktur. Kişi zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmadan istediği zaman dava açabilir.

Nüfus Kayıtlarının Düzeltilmesi Davası ile İsim Değiştirme Davası Arasındaki Fark Nedir?

Nüfus kaydının düzeltilmesi davası ile davacı nüfus bilgilerindeki herhangi bir yanlışlığın düzeltilmesini talep etmektedir. İsim değiştirme ve soyadı değiştirme davalarında ise yalnızca isim ve soyadının değiştirilmesi talep edilmektedir.

İsim ve Soyadı Değiştirme Maliyeti Ne Kadar?

 

isim değiştirme avukat ücreti

2020 yılında açılan bir isim değiştirme davası için davanın başında harç ve masraflar dahil 366,60 TL ödeme yapılmaktadır. Dava ilan aşamasına geldiğinde buna ilaveten ortalama 100 TL daha ödenmektedir. Bu nedenle isim değiştirme masrafının 466,60 TL olduğunu söyleyebiliriz. İsim değiştirme davası avukat ücreti ise genellikle 3000 TL ile 5000 TL aralığında değişmektedir. E-tahsilat sistemine üye avukatlar tarafından dava masrafları ve vekalet ücreti kredi kartı ile 9 taksite bölünebilmektedir.

İsim Ekletme Davası Ne Kadar Sürer?

Adalet Bakanlığı tarafından isim değiştirme davası için belirlenen hedef süre 255 gündür. Ancak davanın iyi bir şekilde takip edilmesi halinde çok daha kısa sürede sonuçlandırılması mümkündür.

Avukatsız İsim Değiştirme Davası Açabilir Miyim?

Hiçbir hukuk davasının avukat ile takip edilmesi zorunlu değildir. Ancak bu tercih genellikle iyi sonuçlar vermemektedir. Usul hataları yapıldığı için kaybedilen birçok dava mevcuttur. Davanızın etkili bir şekilde yürütülmesi ve hızlıca sonuç alınabilmesi için isim değiştirme davası konusunda uzman bir avukattan hukuki yardım almanızı tavsiye ederiz.

NÜFUS KAYDININ DÜZELTİLMESİ DAVASI

nüfus kaydı düzeltme davası

 

İnsanların doğumları ile birlikte aile kütükleri ortaya çıkmaktadır. Buna nüfus kütükleri de denmektedir. Yerleşim adreslerinden, aile bağlarına kadar olan bilgiler burada saklanır. Zamanında yapılan basit harf hatalarından, mensup olunan dinin değiştirilmesinden, medeni halin değişmesine, cinsiyet değişikliğine kadar farklı nedenlerle insanlar bu dava yoluna başvurma ihtiyacı duyuyor. Bizde bu makalemizde nüfus kaydının düzeltilmesi davası hakkında bilgi vermeye çalıştık.

Aile Kütüklerinde Yani Nüfus Kayıtlarında Yer Alan Bilgiler

  • 11 haneli T.C kimlik numarası
  • Kayıtlı bulunulan il, ilçe, köy veya mahalle adı, cilt, aile, birey sıra numarası,
  • Kişinin adı, soyadı, cinsiyeti, baba adı, ana adı ve soyadları, daha önceden evli kadın varsa önceki soyadları,
  • Doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak tam tarihi ve kütüğe kayıt tarihi,
  • Evlenme, boşanma, soy bağı kurulması, ölüm, vatandaşlık kazanımı ya da kaybı gibi kişisel durumlardaki değişiklikler veya yetkili makamlarca yapılan değişiklikler,
  • Dini,
  • Medeni Hali,
  • Yerleşim yeri adresi ve fotoğraf.

Kimi zaman nüfus kayıtları tutulurken, ilk kez yazılırken (yeni doğan bebeğin adının yanlış yazılması gibi), yeniden düzenlenirken veya herhangi bir başka nedenle yanlış (soyadının alay konusu olması, ismin anlamının kötü olması gibi nedenlerle) yazılmışsa kişilerin nüfus kaydının düzeltilmesi davaları açabilme imkanları vardır.

Nüfus kaydının düzeltilmesi davasına örnek olarak, nüfus müdürlüklerinde yapılan maddi hata halleri (örneğin Deniz isimli erkek bebeğin nüfus müdürlüğünde cinsiyetinin kız olarak görünmesi.), çocukların başka akrabalar üzerine yazdırılması (örneğin asker kaçağı babanın doğan çocuğunu babasının nüfus kaydına yazdırması) gibi durumlarda nesebin belirlenmesi için nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davası açılabilir. Nüfus kaydının düzeltilmesi davasıyla birlikte miras başta olmak üzere kişiler hukuki açıdan birçok menfaat elde edebileceklerdir.

Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davası Kime Karşı Açılır?

Kayıt düzelttirmek isteyen kişi ile hukuki menfaati bulunan tüm ilgililer ilgili Nüfus Müdürlüğünü davalı gösterilerek dava açabilir.

Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davası için Yetkili ve Görevli Mahkeme

Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında konu örneğin soyadının yanlış yazılmasından kaynaklı ise davalının yani nüfus müdürlüğünün bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi yetkili ve görevlidir. Yani davalının yerleşim yerindeki Asliye Hukuk Mahkemesi yetkili ve görevlidir.

Türkiye’de Oturan Yabancıların Nüfus Kayıtları Nasıl Tutulur?

Herhangi bir nedenle en az 6 ay süreli oturma izni alan yabancılar, Nüfus Genel Müdürlüklerince yabancılar kütüğüne yazdırılır. Bununla birlikte yabancılar nüfusla alakalı tüm işlemlerini bu müdürlüklerde hallederler.

Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davası Çeşitleri

-İsim değiştirme davası,

-Soyisim değiştirme davası,

-Yaş değiştirme davası,

-Din değiştirme davası,

-Babalık davası,

-Gaiplik davası,

-Cinsiyet düzeltme davası,

-Soybağının reddi davası dahil olmak yukarıda sayılan tüm davaların açılabilmesi için öncelikle bir hukuki yararın olması şarttır.

İsim değiştirme davası ve soy isim değiştirme davası diğer makalelerimizde ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

Bunlar dışındaki gaiplik davası kendisinden haber alınamayan ve ölümüne kesin gözüyle bakılan kişiler için o kişinin mirasçıları tarafından açılır. En son haber alınan tarihten itibaren beş yıl geçmiş olması ve gaiplik kararının verilmesi gereklidir.

Ayrıca cinsiyet düzeltilmesi davasında ise cinsiyeti yanlış yazılan veya cinsiyet değiştirenlerin bu davayı açabilmesi için: ergin olmak, sağlık kurulu raporunun bulunması ve bekar olması şarttır.

Din değişikliği talepleri dışında aynı konuyla alakalı nüfus kaydının düzeltilmesi davası sadece 1 kere açılabilir.

Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davalarında İspat

Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında davayı açan taraf her türlü belge ile ispat yükünü yerine getirebilir. Ayrıca hakim tarafların mahkemeye sunmuş oldukları deliller dışında, dava aynı zamanda kamu düzenine ilişkin olduğu için delillerin doğruluğuyla ilgili gerekli araştırmaları yapmak zorundadır.

Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davasında Zamanaşımı

Nüfus kaydının düzeltilmesi davası herhangi bir zaman aşımına ya da hak düşürücü süreye tabi değildir. Dolayısıyla istenildiği zaman bu dava açabilir.

Davanın karara bağlanmasıyla birlikte kararın nüfus kaydına işlenebilmesi için mahkeme kararına itiraz edilmemiş ve kararın kesinleşmesi gereklidir. Kesinleşmeyle birlikte mahkeme nüfus müdürlüğüne müzekkere göndererek nüfus kaydını düzelttirecektir.

Sizde Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davalarıyla alakalı aklınıza takılan diğer tüm sorular için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

KONKORDATO NEDİR?

konkordato nedir

 

Konkordato nedir, türleri nelerdir? Adi konkordato nedir, başvurma prosedürü nedir, süreç nasıl işlemektedir? Bu sorularınıza ve konkordatoya ilişkin birçok sorunuza bu makalemizde yanıt bulabilirsiniz. Konuya ilişkin tüm sorularınızı sayfanın en alt kısmındaki formu doldurmak suretiyle bizlere iletebilirsiniz.

Konkordato Ne Demek?

Kısaca; borçlunun mahkeme denetimi altında alacaklılar ile anlaşması durumuna konkordato ismi verilmektedir. Bu anlaşmanın içeriği iki şekilde olabilmektedir. Öncelikle borcun belirli bir oranının ödenmesi ile borcun sona ermesi şeklinde tarafların anlaşması mümkündür. Bununla birlikte borcun vadelere bölünerek ödenmesi halinde borçlunun borcundan kurtulacağı hususunda anlaşılabilir. Ayrıca konkordato terimi, literatürde borç anlaşması veya iflas anlaşması olarak da ifade edilmektedir. Konkordato hem adi borçluların hem de iflasa tabi borçluların yararlanabileceği hukuki bir yoldur.

Konkordato hem borçlu hem alacaklının menfaatleri düşünülerek düzenlenmiş bir hukuki yoldur. İki taraf da kendince fedakarlıklarda bulunarak sulh yoluna giderler. Borçlu olan biri hayatın olağan akışı dolayısıyla borcunu ödemek istemesine rağmen ödeyemeyebilir. Bunun yanında tüm borçlarını vadesinde ödemesi durumunda borçlunun ekonomik geleceği büyük zararlar görebilir. Ayrıca böyle bir durumda alacaklı taraf konumunda olan kişiler de alacaklarını tam veya kısmen alamayabilirler. Özellikle birden fazla alacaklının var olduğu durumlarda bazıları alacaklarını tahsil edebilirken bazıları edemeyebilir. Konkordatonun amacı, tarafları sulh yoluna iterek bu tür zararların meydana gelmesini engellemektir.

Konkordato, icra takibi tarzında bir takip yolu değildir. Nitekim alacaklıların borçluyu takip etmesini öngören bir yol değildir. Tam aksine borçlunun olası icra takiplerinden kaçınmasına ve iflasın önüne geçilmesine yarayan bir prosedürdür.

Konkordato Türleri Nelerdir?

Konkordato türlerini, yapılış biçimine ve yapılış zamanına göre iki ana başlıkta toparlayabiliriz. Yapılış zamanına göre konkordato türleri; iflas dışı konkordato, iflas içi konkordato ve malvarlığının terki suretiyle konkordatodur. Yapılış biçimine göre konkordato türleri ise; tenzilat konkordatosu, vade konkordatosu ve karma konkordato şeklindedir.

A) Yapılış Zamanına Göre Konkordatolar:

1 – İflas Dışı Konkordato: İflastan önce borçlunun teklif etmesi ile gündeme gelmektedir. İflasa tabi şahıslardan ise borçlu, iflas öncesinde konkordato teklifinde bulunabilir. Bu teklif alacaklılar tarafından kabul edilir ve mahkemece de tasdik edilirse borçlu iflas etmekten kurtulur.

2- İflas İçi Konkordato: Burada hakkında iflas kararı verilmiş borçlu söz konusudur. Burada borçlu müflis sıfatından kurtulmayı ve borçlarının yeniden yapılandırılmasını amaçlamaktadır. İflas içi konkordato, mahkemece tasdik edilirse, iflasın tüm hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmaktadır. Müflis, bu yola ancak iflasın açılmasından paraların kesin dağıtılmasına kadar geçen süreç içerisinde başvurabilir.

3 – Malvarlığının Terki Sureti ile Konkordato: Bu tür konkordatoda borçlu, malvarlığını alacaklılar üzerine geçirmektedir. Bu şekilde borçlu borcundan ve ileride karşısına çıkabilecek olan iflas sonucundan kurtulmaktadır. Alacaklılar, kontrolleri altındaki malvarlıklarını kanunda düzenlenen usuller çerçevesinde paraya çevirirler. Elde edilen paradan alacaklarını tahsil ederek böylelikle alacaklılar.

B) Yapılış Biçimine Göre Konkordatolar:

1 – Tenzilat Konkordatosu: İmtiyazsız alacak sahipleri kanundaki usuller çerçevesinde, alacaklarının belirli bir yüzdesinden feragat etmektedirler. Bu sebeple yüzde konkordatosu adı ile de anılmaktadır. Borçlu, feragat edilen oran dışındaki alacakları ödemesi suretiyle borcundan kurtulmuş olur.

2 – Vade Konkordatosu: Alacaklı tarafından, alacak miktarında herhangi bir feragatte bulunulmaksızın, borçluya borcunun tamamını ödemesi noktasında vade tanınır. İİK m. 305 gereğince, borçlunun mevcudu doğrultusunda hareket edilmelidir. Dolayısıyla bu şekilde vade tanınması ile borcun tamamının ödenmesi söz konusu ise artık yüzde konkordatosu gündeme gelmeyecektir.

3 – Karma Konkordato: Burada borçlunun çok ağır ekonomik zorluklarla karşı karşıya olması gerekmektedir. Burada ödeme teklifi, hem yüzde hem de vade konkordatosunu içermektedir. Yani alacaklı, hem alacak miktarının belli bir oranından vazgeçmekte hem de kalan kısım için borçluya vade tanımaktadır.

Adi Konkordato Nedir?

Adi konkordato, iflas kararı verilmede önce başvurulan konkordato prosedürüdür ve iflas dışı konkordatonun bir diğer adıdır.

Bilindiği üzere hukuki olarak herkes iflasa tabi değildir fakat gerçek veya tüzel kişi olduğuna ve tacir olduğuna bakılmaksızın herkes konkordatoya başvurabilmektedir. İflasa tabi olmayan kişiler haklarında iflas kararı verilemeyeceği için yalnızca adi konkordatoya başvurabilirler. Ancak iflasa tabi olmayan kişilerin konkordato prosedürüne başvurması uygulamada çok sık karşılaşılan bir durum değildir. Genellikle iflasa tabi kişiler iflastan kurtulmak maksadıyla yani iflas kararı verilmemesi için adi konkordatoya başvurmaktadır. Bu nedenden ötürü iflas önleyici konkordato olarak da bilinmektedir.

Adi Konkordatoda Görevli ve Yetkili Mahkeme

Bu prosedüre başvurmak isteyen borçlu, iflasa tabi kişilerdense muamele merkezinin yani ticari faaliyetlerin yürütüldüğü yer Asliye Ticaret Mahkemesi yetkili ve görevli mahkemedir. Borçlu iflasa tabi kişilerden değilse, yerleşim yeri Asliye Ticaret Mahkemesi yetkili ve görevli mahkemedir. Eğer ki yer bakımından yetkili alanda Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmuyorsa, görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Kimler Konkordato Yoluna Başvurabilir?

İcra ve İflas Kanunu, konkordatoya başvurabilecek kişiler bakımından 285. maddesinde düzenleme yapmıştır. İlgili hükümde bulunan herhangi bir borçlu ifadesinden de anlaşılacağı üzere; borçlu taraf olarak tüzel kişiler veya tacir olup olmadığına bakılmaksızın tüm gerçek kişiler bu prosedüre başvurabilir. Fakat alacaklı taraf, konkordato yoluna başvuracaksa; borçlu taraf mutlaka iflasa tabi kişilerden olmalıdır. Yani alacaklılar, iflasa tabi olmayan borçlular yönünden konkordato talebinde bulunamazlar.

Konkordatoya Başvurmanın Şartları Nelerdir?

Vadesi geldiği halde borçlarını ödeyemeyen veya borcunu vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan borçlu konkordatoya başvurabilir. Konkordatoya başvurmak için kesin bir acizlik halinin bulunması gerekmemektedir. Nitekim aciz hali sürekli yoksunluk anlamına gelirken, konkordatoya başvurmak için geçici bir yoksunluğun bulunması yeterlidir. Zaten sürekli bir yoksunluk hali söz konusu ise aşağıda detayları verilen ön proje ve ödeme planının hazırlanması mümkün olamayacaktır. Geçici bir nakit sıkıntısında olan borçlu, kendisine uygun bir süre verilmesi veya borcun taksitlere bölünmesi halinde borcunu ödeyebileceğini bildirerek konkordato başvurusunda bulunabilecektir.

Ayrıca rehinli alacaklar bakımından bir istisna getirilmiştir. Rehinli alacak söz konusu ise borçlunun başvurusunun yanında rehinli alacaklıların da kabulü aranmaktadır.

Konkordato Süreci Nasıl İşler?

1850 tarihinden beri  Türk hukuk literatüründe var olan konkordato hakkında, iflas erteleme kurumunun işlevsiz kalması sebebiyle 2018 yılında önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerle iflas erteleme kurumu tamamen kaldırılmıştır. Çevresel ya da içsel nedenlerle kötü niyet gütmeyerek işleri bozulan ve borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen iş insanlarını korumaya yönelik olan konkordato süreci şu şekildedir:

  1. Danışan firma ile gizlilik sözleşmesi hazırlanır.
  2. Konkordato talep edilecek firma için durum analizini içeren ön konkordato projesi tasarlanır.
  3. Hazırlanan bu proje, mal varlığı beyanları ve alacaklara dair tablo ile  yetkili Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunulur.
  4. Mahkeme, 3 ay geçici mühlet verir ve geçici Konkordato Komiseri atar.
  5. Komiser tarafından geçici mühlet içinde firmaya ilişkin rapor hazırlanır.
  6. Yetkili mahkeme, hazırlanan rapora ilişkin olarak 1 yıllık kesin mühlet kararı verebilir.
  7. Kesin mühlet kararıyla alacaklılar kurulu oluşturulur.

Yetkili mahkemenin raporları tasdik etmesi halinde konkordato ilan edilir. Mahkemece bu raporların tasdik edilmemesi halinde ise iflas söz konusu olur.

Konkordatoya Başvuru Sırasında Dilekçeye Eklenecek Belgeler Nelerdir?

Konkordato talebi mahkemeye sunulacak dilekçe ile yapılmaktadır ve bu dilekçeye eklenmesi gereken bazı belge ve mali tablolar bulunmaktadır. İlgili belge ve mali tablolar, İİK m. 286’da belirtilmiştir. Bu dilekçe ve ekleriyle birlikte mahkemeden konkordato mühleti talep edilecektir.

Mahkemeye sunulması gereken ilk belge ön proje yani konkordato teklifidir. Borçlu malvarlığının durumunu gösteren belgeleri de mahkemeye ibraz etmelidir. Ayrıca borçlu defter tutmaya mecbur kişilerden ise kanunda belirtilen belge ve defterleri de mahkemeye sunmalıdır. Talebe eklenmesi gereken bir diğer belge ise, alacaklıların kimler olduğu, alacaklıların toplam alacak miktarlarını ve alacaklı imtiyazlı ise imtiyaz durumunu gösteren tablodur.

Dilekçeye eklenecek diğer bir husus ise, borçlunun iflas etmesi halinde alacaklıların eline geçmesi düşünülen tutar ile konkordato teklifine yani ön projeye göre ellerine geçmesi düşünülen tutarın karşılaştırılmasını içeren tablodur. Borçlu ek olarak ön projesinde yer alan teklifin gerçekleşeceği konusunda güvence veren denetim raporu ile dayanaklarını da dilekçeye eklemelidir. Söz konusu denetim raporunu verecek kurumun hangi şartları taşıması gerektiği mevzuatımızda belirtilmiştir. Bu denetim raporu, küçük işletmeler için zorunlu değildir.

Dilekçeye eklenmesi gereken belgeler yalnızca İcra İflas Kanununda belirtilmemiştir. Borçlu ayrıca Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan yönetmelik hükümlerine de uymalı ve yönetmelikte belirtilen belgeleri mahkemeye ibraz etmelidir. Borçlu, başvuru dilekçesinde sunulan ekler dışında, konkordato prosedürü işlemeye devam ederken mahkeme veya konkordato komiseri tarafından istenen diğer belgeleri de sunmak zorundadır.

Sunulacak belgelerdeki mali raporlar, başvuru tarihinden önce en fazla 45 gün öncesine ait olmalıdır. Önemli bir husustur. Aksi takdirde sunduğunuz mali raporlar dikkate alınmayacaktır.

Başvurunun Değerlendirilmesi ve Geçici Mühlet Kararı

Başvuru talebinde, mevzuat gereği istenen belge ve kayıtların eksiksiz bulunması halinde mahkeme derhal geçici mühlet kararı vermektedir. Mahkemenin başvuruyu incelemesi yalnızca şekli bir incelemeden ibarettir ve belgelerin eksik olup olmadığına ilişkindir.

Geçici mühlet kararı 3 aylık süre için verilir ve bu süre dolmadan talep üzerine 2 ay daha uzatılabilir. Talebi borçlu yapabileceği gibi geçici komiser de yapabilir. Talebi borçlu yapması halinde geçici komiserin konu ile ilgili fikri alınır. Geçici mühlet süresi, her hâlükârda 5 ayı geçemez.

Konkordato İlan Etmek Nasıl Olur?

Konkordato başvurusunun kabulü ve beraberinde verilen geçici mühlet kararı, ticaret sicili gazetesinde ve Basın İlan Kurumu’na ait resmi ilan sitesinde ilan edilmektedir. Söz konusu ilanlar, başvurudan alacaklıların haberdar olmasını amaçlamaktadır.

Alacaklılar, geçici mühlet talebinin kabulü ve geçici mühletin uzatılmasına ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvuramazlar. Ancak buna ilişkin kararı veren mahkemeye itiraz edebilirler. İtiraz süresi ilan tarihinden itibaren başlar ve 7 gündür. Alacaklıların itiraz konusu ise, geçici mühlet kararının borçlunun mali durumunu iyileştirmesine katkı sağlamayacağı, konkordatonun başarılı olamayacağı, mevzuat gereği verilmesi gereken belgelerin verilmediği veya verilen belgelerin gerçeğe uygun olmadığı şeklinde olabilir.

Konkordato Başvurusu Kabul Edilirse Ne Olur?

Başvurunun kabulü ile geçici mühlet kararı verilmiş olacaktır. Geçici mühlet kararının en önemli sonuçlarından birisi, borçluya karşı başlatılan icra takiplerinin durması ve hakkında yeni takip başlatılamamasıdır. Buna karşın sehven takip açılırsa hakkınızda, ödeme emrine itiraz etmek suretiyle, takibin iptalini veya durmasını sağlayabilirsiniz. Takip yasağının bazı istisnaları bulunmaktadır. Bunlar; konusu rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip, işçi ve nafaka alacaklarıdır. Bu istisnalardan biri olan rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takipte söz konusu rehinli mal muhafaza altına alınamayacağı gibi satış işlemine de konu olamayacaktır.

Eğer ki konkordato ilan etmiş olan bir iş yerinden haksız olarak çıkarıldığınızı düşünüyorsanız; sitemizde bulunan işçi hakları konulu makalemizi okumanızı tavsiye ederiz.

Geçici mühlet kararı ile birlikte mahkeme tarafından borçlunun malvarlığının korunması için gerekli görülen tüm tedbirler alınabilir. Bu durum borçlunun alacaklılara zarar verici işlemler yapmasını engellemeyi de kapsar. Söz konusu tedbir, HMK hükümlerine göre verilen ihtiyati tedbir niteliğinde değildir. İhtiyati haciz gibi takip hukukuna özgü geçici bir hukuki korumadır.

Konkordato Komiserliği Nedir?

Mahkeme tarafından kesin mühlet kararı verildikten sonra; dosya denetim amaçlı olarak bir kişiye verilir. İşte dosyanın teslim edildiği bu kişiye konkordato komiseri denir. Komiser, kesin mühlet içerisinde, mahkemece tasdikin gerçekleşebilmesi için gerekli işlemleri tamamlar. Buna müteakip olarak, karar verilmek üzere, dosyayı düzenlediği rapor eşliğinde mahkemeye iade eder. Komiserin, yapmış olduğu işlemlere ilişkin şikayetler, ilgili Asliye Ticaret Mahkemesine yapılır. Bu şikayetler, mahkeme tarafından kesin olarak karara bağlanır. Komiserin yapmakla yükümlü olduğu görevleri ise şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Konkordato projesinin tamamlanmasına katkıda bulunmak.
  • Borçlunun faaliyetlerini gözetim altında tutmak.
  • Kanun tarafından kendisine verilen görevleri ifa etmek.
  • Mahkemenin istediği hususlarda ve verdiği süreler içerisinde ara raporlar sunmak.
  • Alacaklılar kurulunu, sürecin seyri hakkında belirli aralıklarla bilgilendirmek.
  • Talepte bulunulması halinde, diğer alacaklılara konkordatonun seyri ve borçlunun güncel mali durumu hakkında bilgi vermek.
  • Mahkeme tarafından verilen diğer iş ve işlemleri yerine getirmek.
Geçici Konkordato Komiseri Nedir?

Burada geçici mühlet kararı ile birlikte mahkeme tarafından ayrıca geçici komiser veya komiserler de atanacaktır. Geçici komiserin temel amacı, konkordatonun başarıya ulaşma ihtimalini ve ön projenin gerçekleşme ihtimalinin yani hayata geçirilebilir olup olmadığının tespitidir.

Konkordatoya ilişkin prosedürün, görüldüğü üzere, sadece başvuru aşaması bile içerisinde bir çok detayı barındıran ve uzmanlık isteyen bir konudur. Makalemizde cevabını bulamadığınız, konuyla ilgili tüm sorularınızı aşağıdaki kısımdan bizlere sorabilirsiniz.

TRAFİK KAZASI TAZMİNAT DAVASI

trafik kazası tazminat

 

Büyük çoğunluğu sürücü hataları ve araçlardaki donanım eksikliği olan ve ülkemizde binlerce insanın yaralanmasına, sakatlanmasına ya da hayatını kaybetmesine yol açan trafik kazaları sonucunda aynı zamanda yüksek miktarlarda maddi hasarlar meydana gelmektedir. Ülkemizde 2017 senesinde TÜİK verilerine göre 182 bin 669 adet ölümlü yaralanmalı olmak üzere 1 milyon 202 bin 716 adet trafik kazası meydana geldi. Bu kazalarda toplam 7 bin 427 kişi hayatını kaybetti. Yine bu kazaların %89,9’u sürücü kusurları sonucunda meydana geldi. Bizde bu makalemizde ülkemizde en yaygın hukuki sorunlardan biri olan trafik kazası tazminat davası ve bu davanın nasıl şekillendiğini anlatmaya çalıştık.

Borçlar Kanununda Tazminat

Tazminat davalarının açılabilmesinin hukuki gerekçesi Borçlar Kanunun da haksız fiilin düzenlendiği m.49’da ‘Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar verende, bu zararı gidermekle yükümlüdür.’ Kanunda belirtildiği üzere bir kişi kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verirse bu zararın tazmininden sorumludur.

Trafik Kazası Tazminat Davası

Eğer trafik kazası yaralanmayla sonuçlanmışsa yaralanan kişi maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Yaralanan kişi yaralanması nedeniyle uğradığı iş gücü kaybı nedeniyle örneğin bir futbolcunun trafik kazası sonucunda ayağını kırması sonucunda maddi tazminat davası, kaza nedeniyle yaşadığı kendi ve yakınlarının yaşadığı üzüntü nedeniyle manevi tazminat talep edebilir. Yaralanan kişinin yakınlarının manevi tazminat talep edebilmesi için yaralanmanın ağır olması gereklidir. Burada ağır olmasından kasıt kişinin bir organını veya duyusunu kaybetmesi olarak kabul edilmiştir. Örneğin ayağı kırılan futbolcunun sinirlerinin zarar görmesi nedeniyle kötürüm kalması gibi durumlar.

Trafik kazaları sonucunda ortaya çıkan en ağır sonuç olan ölümlü kazalarda, ölen kişinin yardımını alan herkes maddi ve manevi tazminat davası açabilir örneğin ölen futbolcunun nişanlısı, burs verdiği yeğeni, burs verdiği öğrenciler gibi. Bu durumda tazminata karar verilebilmesi için ölen kişiden maddi destek alındığının ispatı şarttır. Bu destekten yoksun kalanların alacakları tazminata destekten yoksun kalma tazminatı denilmektedir.

Yukarıda anlattığımız kişiler dava açabilecek kişilerdi şimdi ise dava açılabilecek kişileri inceleyeceğiz.

Bilindiği üzere tazminat davasının dayanağı haksız fiil sorumluluğudur. Bu sorumluluk sonucunda sürücüye (kaza sırasında aracı kullanan kişi), aracın sahibine (aracın ruhsatı üzerine olan kişi), aracı işletene (örneğin bir firmaya ait servis aracının karıştığı kazada), sigorta şirketine (kasko, trafik sigortası gibi sigortaları yapan şirket) dava açılabilir.

Trafik Kazası Tazminat Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Eğer trafik kazası yaralanmalı ya da ölümlü ise açılacak tazminat davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Aynı zamanda dava trafik sigortasını yapan şirkete açılacaksa burada Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir.

Yaralanmalı ya da ölümlü trafik kazalarında birden çok yetkili mahkeme vardır. Bunlardan ilki davalının veya davacının ikametgahının bulunduğu yerdeki mahkemelerde, ikincisi kazanın meydana geldiği yer mahkemesinde, üçüncü ise sigorta şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir. Örneğin merkezi İstanbul, Maltepe’de bulunan X sigorta şirketine karşı İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesinde maddi ve/veya manevi tazminat davası açılabilir.

Yaralanmalı Trafik Kazası Tazminat Davasında Hangi Zararlar İstenebilir?

-Yaralanan kişinin tedavi masrafları

-Yaralanan kişinin gelir kaybı

-Manevi Tazminat: Yaralanan kişi isteyebilir ayrıca yaralanan kişi eğer organ kaybına uğramışsa veya şiddetli bedensel yaralanma söz konusuysa (örneğin yaralı kişi kaza sonucunda 3 ay komada kalmışsa ve onun desteğiyle hayatını idare ettiren yakınları bu süre zarfında hiçbir desteğini alamamışsa.) manevi tazminat talep edebilirler.

Ölümlü Trafik Kazası Sonucunda Hangi Zararlar Tazminat Olarak İstenebilir?

-Ölen kişinin tüm cenaze masrafları

-Eğer ölen kişi hemen ölmemişse tedavi masrafları

-Manevi Tazminat: Ölümle birlikte duyulan acı, ızdırap sonucunda ölenin yakınları tazminat talebinde bulunabilirler.

-Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: Trafik kazası sonucunda ölen kişinin bakımını, masraflarını üstlendiği kişilerin ölüm sonucunda yoksun kaldıkları bedelleri isteyebilmeleri mümkündür. Bu tazminat türü ölen kişinin öbür boyu desteğinden mahrum kalanlar tarafından açılabilir. Örneğin ölen kişiden eğitim hayatı boyunca her ay düzenli olarak burs alan öğrenci okul hayatının sona ereceği tarihe kadarki burs miktarını isteyebilir. Aynı zamanda destekten yoksun kalma tazminatı sadece ölen kişinin akrabaları tarafından açılmaz. Örnekte olduğu gibi ölenin destek verdiği herhangi bir kişide olabilir.

Trafik Kazası Tazminat Davalarında Zamanaşımı Süresi

Trafik kazası sonucunda zarar gören kişi, oluşan zararı ve olayın failini öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl içeresinde dava açmalıdır. Bu süre zamanaşımı süresidir. Kişi uğradığı zararı ve faili daha sonra öğrense dahi her halükarda fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi vardır.

Sizde trafik kazası nedeniyle açılan tazminat davalarıyla ilgili aklınıza takılan diğer sorular için bizimle iletişime geçebilirsiniz. Geçirdiğiniz kaza iş yerine ait serviste ya da işle ilgili olarak kullanılan bir araçta gerçekleştiyse iş kazası ile ilgili makalemizi inceleyebilirsiniz.

SOSYAL MEDYA SUÇLARI

sosyal medya cezaları

 

Sosyal medya suçları son zamanlarda bir hayli artış gösterdi. Bundan çok değil çeyrek asır önce hayatımızda yer almayan internet ve onun getirdiği dönüşüm sonucunda insan ilişkilerinde yeni bir boyut kazandıran sosyal medya mecralarında karşılaştığınız sosyal medya suçları hakkında sıkça sorulan sorulara bu makalemizde cevap vermeye çalıştık. Sosyal medya suçları arasında en yaygınlardan biri olan hakaret suçu hakkında bilgiye bu konudaki makalemizden ulaşabilirsiniz.

Sosyal medya küfür cezası ne kadardır?

Hakaret suçunun cezası üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıdır. Hakaret suçu eğer haksız fiile tepki olarak işlenmişse örneğin WhatsApp üzerinden sizi tanıdığını ve özel fotoğraflarının elinde bulunduğunu söyleyerek sizden maddi çıkar elde etmeye çalışan birine karşı yine bu platformdan yazılan küfür, hakaret içerikli mesajlar Türk Ceza Kanunu m.129 uyarınca verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi ceza da verilmeyebilir. Aynı zamanda hakaret suçu gibi suçlar karşılıklı olarak işlenirse olayın durumuna göre iki tarafa da veya tek tarafa ceza verilebilir veya her iki tarafa da ceza verilmeyebilir.

Dini içerikli gönderimin altına ağza alınmayacak küfürler edilerek mensup olduğum dine hakaretler edildi. Bu durumda ne yapabilirim?  

Dine hakaret veya mensup olunan dine ilişkin kutsal sayılan bir varlığa hakaret edilmesi hakaret suçu kapsamında kabul edilmemiştir. Ancak bu durum Türk Ceza Kanunu m.216’da

-Halkın sosyal sınıf, ırk, dün, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

– Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

-Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Eğer hakaret, küfür içeren mesaj Instagram, Facebook, Twitter üzerinden gönderilmişse bu kişiden şikayetçi olunabilmesi için bu durumun kanıtlanması gereklidir. Bunun içinde mesajın olduğu ekranın görüntüsünün kaydedilip çıktısının alınması gereklidir. Bu durumlarda bilişim suçlarına bakan savcılar tarafından soruşturmalar yapılacaktır.

Birisi iznim olmadan gizlice çektiği görüntülerimi Twitter, Instagram, Facebook gibi sitelerde yayınlamış. Ne yapmam gerekir?

Eğer paylaşılan bu görüntüler kişinin özel hayatına ilişkin bir görüntülerse Türk Ceza Kanunu m.134’te yer alan Kişilerin Özel Hayatının Gizliliğinin İhlal eden kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur denmektedir. Ayrıca özel hayatın gizliliğinin ihlali görüntü ve seslerin kayda alınması yoluyla ihlal edilirse verilecek ceza bir kat arttırılır. Bu durumda bu suçun nitelikli halidir yani daha fazla ceza verilmesi durumudur.

Tarafıma YouTube yorumlar kısmında hakaret, küfür içerikli mesajları atan kişinin 18 yaşından küçük olduğunu öğrendim. Bu durumda ne yapılabilir?

Yaş küçüklüğü dikkate alınarak çocukların cezai ehliyeti üç gruba ayrılmıştır.

  • On iki Yaşından Küçük Çocukların Cezai Ehliyeti: Bu yaşın altındaki çocukların kati surette cezai ehliyeti ve sorumluluğu yoktur. Kusur yeteneğinden yoksun kabul edilen bu çocuklar için ceza davası açılamaz.
  • On İki İle On Beş Yaş Aralığındaki Çocukların Cezai Ehliyeti: On iki ile on beş yaş grubunda olup da işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmeyen çocukların da cezai sorumluluğu yoktur.

Ayrıca 12-15 yaş grubunda olup da işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını kontrol becerisi gelişmiş çocukların cezai sorumluluğu vardır. Eğer 12-15 yaş aralığında olan bu çocuk yaptığı eylemlerin sonuçlarını anlayacak olgunlukta ise erginler gibi cezalandırılmaz. Cezai ehliyeti bulunan çocuklar için ceza indirimleri mevcuttur. Bunların ayrıntılarına TCK m. 31/2’den bakabilirsiniz.

  • On Beş İle On Sekiz Yaş Aralığındaki Çocukların Cezai Ehliyeti: Bu yaş grubundaki çocukların cezai ehliyeti tamdır fakat yaş küçüklüğünden dolayı birtakım ceza indirimleri söz konusudur. Bunların ayrıntılarına TCK m.31/3’ten bakabilirsiniz.

Görüldüğü üzere eğer size karşı suç işleyen çocuğun bulunduğu yaş grubu tespiti edilirse yukarıdaki kanuni sınırlar dahilinde hakkınızı arayabilirsiniz.

Sosyal Medyada İşlenen Suçlar İçerisindeki Hakaret, küfür ettim. Fakat hakaret ettiğim kişinin kim olduğunu açık açık ifade etmekten sakındım. Yine de suçlu olur muyum?

Bu konuya ilişkin TCK m.126’da ‘ Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat, üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğu anlaşılıyorsa bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.’ denmektedir. Bu duruma ilişkin Twitter’ dan atılan tweetlerde siyasetçilere yönelik yapılan ağır hakaretler, sinkaflı küfürlerden dolayı bir çok kullanıcıya tazminat davaları açılmakta hatta hapis cezasına hüküm verilmektedir.

Aklınıza takılan diğer sorularınızın cevapları için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

SOSYAL MEDYADAN TEHDİTİN CEZASI

sosyal medyada hakaret

 

Bu makalemizde son zamanlarda çokça soru aldığımız. sanal dünyanın görünmez olduğuna inanan kişilerce işlenen hakaret ve tehdit suçlarını inceledik. Bu tip suçları işleyenler tespit edildiğinde tabiri caizse süt dökmüş kediye dönmekte el pençe af dilemektedir. Unutmayalım ki internette yapılan her şeyin kayıtları tutulmakta ve istenildiğinde hepsine ulaşılabilme imkanı vardır.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte sanal dünya diye tabir edilen mecralarda, insanlar gerçek hayatta karşılaşıp sohbet etme edebilme, direkt iletişime geçebilme imkanı olmayan herkesi tek bir çatı altına toplamakta ve bir kamuoyu oluşturabilme yetisine sahiptir. Günlük hayatta kimse durup dururken yanınıza gelip burnun çok kötü veya Hobbitlere benziyorsun diyemez. Fakat insanlar ekranların karşısında yürek yemiş gibi akıllarından geçen her şeyi pervasızca hiçbir yaptırıma tabi olmadığını düşünerek söylemeye ya da tehdit savurmaya devam ediyor. Artık birçok insan da kanıksamış olacak ki bu suçlara karşılık hiçbir şey yapmamakta veyahut hukuki haklarını kullansa da bir sonuç alamayacağını düşünmektedir. Oysa ki kanunlarımızda hakaret ve tehdit suçunun bir yaptırımı vardır ve sosyal medya yoluyla bu suçların işlenmesi yaptırım sonucunu değiştirmemektedir. Sosyal medyada işlenen diğer suçlar ile ilgili detaylı bilgiye Sosyal Medya Suçları makalesinden ulaşabilirsiniz.

Sosyal Medyada İşlenen Hakaret ve Tehdit Suçu

 

Hakaret suçu Türk Ceza Kanunun da ‘Şerefe karşı suçlar’ arasında yer almaktadır. Türk Ceza Kanunu m.125/1’de hakaret ‘Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırılmasıdır.’ denilmektedir. Ayrıca kanunun devamında 125/2’de ‘Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.’ denilerek sesli, görüntülü, yazılı olarak gönderilen iletilerde hakaret suçunun kapsamları arasında sayılmıştır. Ayrıca kanunun devamında 125/4’de ‘Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.’ denmektedir yani hakaretin aleni işlenmesi cezayı arttıran hallerdendir.

Kanun maddesinde yer alan onur, şeref ve saygınlığın rencide edilmesinden kasıt mağdur kişiyi başkalarının önünde küçük düşürmektir. Yani mağdurun gerçekten onur, saygınlık ve şerefini küçük düşürücü fiilin ülkenin örf ve geleneklerine göre belirlenmesidir. Kişinin kendisine sarf edilen söze karşı aşırı hassasiyet göstermesi de bu suçun oluştuğu anlamına gelmez. Örneğin Yargıtay daha önce vermiş olduğu kararlarda toplum önünde tanınan siyasetçi, iş insanı, sporcu, sanatçı gibi kişilerin eleştirilerde daha toleranslı olması gerektiği yönünde kararlar vermiştir.

E-posta, görüntülü konuşma (Facetime gibi), anlık mesajlaşma (SMS, WhatsApp gibi) yollarla yapılan hakaretlerde kanun kapsamında yer almaktadır.

Sosyal Medyadan Tehditin Cezası

Tehdit suçu Türk Ceza Kanun m.106’da düzenlenmektedir ve altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ayrıca tehdit eğer vücut veya cinsel dokunulmazlığa yönelikse suç resen soruşturulacaktır. Resen soruşturmada kolluk kuvvetleri görevli olarak gerekli araştırmaları yapacaktır. Örneğin ergin olmayanlara karşı internet üzerinden yapılan tehditler sonucu maddi çıkar elde edilmesi. Eğer kişiye tehditte maddi zarar verileceği söyleniyorsa (örneğin ‘senin evini başına yıkacağım’) bu durumda suç sadece şikayet durumunda soruşturulur.

Kişiler çoğunlukla internet yoluyla yapılan hakaret ve tehdit suçlarında ispatın çok zor olduğunu düşünmektedir. Aynı zamanda yapılan yorumların, gönderilen mesajların anında silinmesiyle ortada delil kalmadığını düşünmektedirler. Oysa EGM suç konusu paylaşımların hangi bilgisayardan gönderildiğini tespit edilmektedir. Bu işlemde profesyonel polisler titizlikle çalışmakta ve neticeye ulaşmaktadırlar.

Sizde sosyal medyadan hakaret, tehdit gibi suçlarla karşı karşıyaysanız uzman bir avukattan yardım almanızı tavsiye ederim.

TAM YARGI DAVASI

Tam Yargı Davası Nedir?

 

Tam yargı davası, Anayasa’nın 125. maddesinde düzenlenen devletin mali sorumluluğu ilkesi doğrultusunda ortaya çıkmıştır. İptal davası ile çözümün mümkün olmadığı hak ihlallerinde gündeme gelir. Bu yazımızda tam yargı davası hakkında sorulan sorulara cevap verdik. Bu konu hakkındaki sorularınızı en alttaki form aracılığı ile bize iletebilirsiniz.

Tam Yargı Davası Nedir?

Tam yargı davası; idarenin kendi eylem ve işlemleri sebebiyle ortaya çıkan zararın tazmini için açılan bir davadır.  Türk İdare Hukuku’nda tam yargı davası, tazminat davası şeklinde de isimlendirilmektedir. Zira Danıştay’ın tam yargı davasına yaklaşımı bu şekildedir. Dahası, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun bazı maddelerinde tazminat davası ifadesi vardır. Tam yargı davalarında hakim, idarenin işleminin ya da eyleminin hukuka aykırılını tespit eder. Bu çalışmayı da tarafların durumlarını dikkate alarak yapar.

Tam Yargı Davasının Özellikleri

Davacı,  dava dilekçesinde talep ettiği tazminat miktarını net bir şekilde ve Türk Lirası cinsinden belirtmelidir. Ancak mevzuattaki son değişikliklere göre kanun koyucu tam yargı davalarında nihai karara kadar dava dilekçesinde belirtilen miktarın 1 defaya özgü olarak arttırılabilmesi imkanını davacıya sağlamıştır.

Tam yargı davaları, iptal davalarından farklıdır. Yani tam yargı davaları yalnızca idari işlemlerden açılmaz. İdari eylemlerden ve idari sözleşmelerden dolayı da açılabilmektedir. Ayıca tam yargı davalarında davacının kişisel ve doğrudan hak ihlaline uğraması gerektiği kabul edilmiştir. Oysa iptal davalarında menfaat ihlali önkoşulu yeterlidir.

Tam yargı davaları, davacının ihlal edilen hakkını korur. İptal davaları ise hukuk düzeninin korunması için vardır.

Tam Yargı Davası Açma Sebepleri Nelerdir?

1-Hizmet Kusuru: İdarenin görev alanına giren eğitim, sağlık gibi hizmetlerin faaliyeti sırasında bu hizmetlerin tam yapılmaması, zamanında yapılmaması veya hiç yapılmaması idarenin kusurudur. Oluşan bu kusurdan idarenin sorumlu olabilmesi için oluşan zararla idari eylem arasında nedensellik bağı olmalı. Örneğin gece sokakta yürümekte olan bir kişinin rögar kapağının değiştirilmek için çıkarıldıktan sonra yenisinin takılmaması ve herhangi bir uyarı tabelası konulmaması sonucunda içine düşmesi durumu.

2-İdarenin Kusursuz Sorumluluk Halleri: İdare yalnızca kamu hizmetleri sırasında meydana gelen zararlardan değil aynı zamanda bazı kusursuz sorumluluk hallerinden de sorumludur. Bunlara örnek olarak en çok sosyal risk örnek verilebilir. Örneğin yağmur yağması sonucunda şehir merkezindeki alt yapının yetersiz olması sonucunda evleri su basması.  İdare tarafından yapılan işlemi durdurmak için örneği haksız ecrimisil tahakkuk ettirildiğinde açılacak dava idari işlemin iptali davasıdır.

Tam Yargı Davası Açma Süresi Kaç Gündür?

Türk İdare Hukukunda tam yargı davası açmak için baz alınan süre, idarenin zarara yol açan işleminin veya eyleminin oluşturduğu zararın net olarak öğrenildiği tarihtir.

  • İdari eylemler sebebiyle; İdarenin eylemlerinden ötürü hak ihlaline uğrayanlar, dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı olarak bildirmeli ya da farklı şekilde öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halükarda beş yıl içinde ilgili idareye başvurmak suretiyle haklarının yerine getirilmesini talep etmesi gerekmektedir. İdarenin bu talebi kısmen ya da tamamen reddi mümkündür. Bu ret işlemin ilgiliye tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde ilgili dava yoluna başvurmalıdır. Şayet idare, ilgilinin talebi hakkında 60 gün içinde cevap vermemiş olabilir. Bu durumda söz konusu sürenin bittiği tarihte istek reddedilmiş sayılacaktır. Talebin reddedilmiş sayılmasından itibaren 60 günlük süre içinde tam yargı davası açılabilmektedir.
  • İdari işlemler sebebiyle; Genel olarak dava açma süresi, idari işlemin tebliğinden itibaren 60 gündür. Bu süre vergi mahkemelerinde ise 30 gündür. Ancak bazı durumlarda idari işlemin niteliği gereği özel yasalarda dava açma süreleri düzenlenmiştir. Bu gibi durumlarda idare tarafından yapılan işlemlerde özel dava açma süresi açık bir şekilde gösterilmelidir. Bazı durumlarda ise idari işleme karşı üst makamlara başvurma hali oluşur. Hak kaybına uğrayanlar dava açmadan önce, tam yargı davasına konu edilecek işlemin kaldırılmasını, geri alınmasını, değiştirilmesini ya da tamamen yeni bir işlem yapılmasını bir üst makamdan, üst makam yoksa bizzat işlemi yapmış olan makamdan 60 gün içinde istemelidir. Bu başvuru, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur niteliktedir. 60 gün içinde idare bir cevap vermezse istek reddedilmiş sayılır. Bu durumda ise dava açma süresi tekrardan işlemeye başlar.
  • Önce iptal davası açılması halinde; Hak kaybına uğrayanların bir iptal davası açması ve bu davanın karara bağlanması halinde kararın ya da kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği ile ilgili 60 günlük süre içinde tam yargı davasını açabilmektedir.

Devlete, Belediyeye (İdareye) Karşı Tazminat Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

Yetkili Mahkeme: İdari sözleşmeyi yapan idarenin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi yetkilidir.

Görevli Mahkeme: Aksine özel kanunlarda yer verilmediği sürece idare mahkemeleri görevlidir. Fakat Danıştay Kanununda yer alan aşağıdaki hallerde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay görevlidir. Bunlar;

-Cumhurbaşkanı kararları,

-Cumhurbaşkanınca çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri dışındaki düzenleyici işlemler,

-Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemler,

-Danıştay İdari Dairesince veya İdari İşler Kurulunca verilen kararlar üzerine uygulanan eylem ve işlemler,

-Birden çok idare veya vergi mahkemesinin yetki alanına giren işlere,

Karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları ile tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idari davaları Danıştay karara bağlar.

Devlete, Belediyeye İdareye Karşı Tazminat Davası Ne Zamana Kadar Açılabilir?

Tam yargı davası açabilmek için zarara yol açan işlemin, eylemin veya zararın ne olduğunun tam olarak öğrenildiği tarih önemlidir. itibaren başlayarak;

İdarenin eylemleri sebebiyle idari yargıda dava açabilmek için; hakkı ihlal edilen kişilerin bu eylemleri yazılı bir bildirimle eylemi öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl içinde ve her halde eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıl içinde eylemi gerçekleştiren idareye başvurması gereklidir. Daha sonra idarenin başvuru konusunun reddine karar vermesiyle birlikte kararının tebliğ gününden sonraki günden itibaren tam yargı davası açmak için 60 gün süresi vardır. Eğer idare 60 gün içerisinde yapılan başvuruya cevap vermezse 60 gün sonunda reddedilmiş sayılır. Reddedilmiş sayıldığı tarihten itibaren ikinci 60 günlük dava açma süresi başlayacaktır.

Ayrıca bu duruma istisna olarak kanunda eğer tam yargı davası idari yargı dışında başka bir yargı yolunda yani adli yargıda açıldıysa ve görev yönünden reddedilirse daha sonra idareye başvuruda ön şart olan önce idareye başvurma şartı aranmamaktadır.

İptal Ve Tam Yargı Davası Birlikte Açılabilir Mi?

Tam yargı davaları, bir zararın tazmin edilmesi istemine dayanıyorsa iptal davası ile birlikte açılabilir. Buna karşın ilgili, iptal davasının kesinleşmesinden sonra da bağımsız bir dava olarak açabilmektedir.

Tam Yargı Davalarında İdareye Başvuru Zorunluluğu Var Mıdır?

İdareye başvuru yapılmaksızın tam yargı davası açılamaz. Hakkı ihlal edilen kişi, önce idareye başvuru yapmalıdır. Ancak bu başvuruya idare ret yanıtı verebilir.  Ret kararının kendisine tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde dava tam yargı davası açabilir.

Tam Yargı Davası Çeşitleri Nelerdir ?

İdare hukukunda tam yargı davalarının alametifarikası, hukuk devleti ilkesi gereği idarenin hukuka aykırı eylemlerinin bir müeyyide ile sonuçlanmasıdır. İdarenin işlem ve eylemleri, kişilerin mallarına ya da parasal değerlerine verdiği zararların farklı şekillerde tezahür etmesine bağlı olarak tam yargı davaları da farklılık göstermektedir. Nitekim tam yargı davaları; tazminat davası niteliğinde, istirdat davası niteliğinde, vergi davası niteliğinde açılabilmektedir. Vergi mahkemesinde açılan davalar bazen iptal davası ile karışmaktadır.

İdari işlemler sebebiyle idari yargıda tam yargı davası açabilmek için; idari işlemin tebliğ tarihinden itibaren idare mahkemelerinde 60 gün, vergi mahkemelerinde 30 gün içinde açılmalıdır. Bu süre şartları zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süre niteliğindedir. Kural olarak tüm idari işlemlere karşı tam yargı davası açılırken bu süreler dikkate alınmalıdır.

DOKTOR HATASI TAZMİNAT DAVASI

doktor hatası tazminat miktarı

 

Ülkemizde birçok insan tedavi gördüğü sırada doktor hatası sonucunda oluşan zararlara karşı ne yapılacağını bilmemekte veya oluşan zararların tazmini konusunda karamsar davranmaktadır. Bizde bu makalemizde tıbbi uygulama hatalarından doğan sorumluluk ya da yaygın kullanımıyla doktor hatalarına karşı zarar gören hastaların; ne yapması gerektiği, nerede ve hangi zaman zarfında dava açması gerektiğinden bahsetmeye çalıştık.

Hukuken hiç kimse bir başkasının vücut bütünlüğüne müdahale edemez ve kişinin üzerinde herhangi bir değişikliğe yol açacak davranışta bulunamaz. Bu durumun istisnası hekimlerin tıbbi müdahaleleridir. Hekimler tarafından yapılan her işlem risk barındırır. Bazen tüm önlemler alınmış gerekli tüm özen gösterilse dahi istenmeyen sonuçlar meydana gelebilmektedir. Bunlara tıptaki karşılığıyla komplikasyon denmektedir. Hekim eğer gerçekleşen komplikasyona zamanında müdahale etmez veya hemen gerekli tedbirleri almazsa komplikasyon değil malpraktis olur. Bu durum dışındaki olaylarda müdahalede bulunan hekimin sorumluluğu yoktur.

Eğer iş kazası nedeniyle hastanede tedavi görüyorsanız, bu konudaki makalemize göz atmanız yararınıza olacaktır. Eğer ki tedavi görmenize sebep olan olay bir trafik kazası ise buna ilişkin detaylı bilgiye de trafik kazası tazminat davası kısmından ulaşabilirsiniz.

Doktor Hatası Tazminat Türleri

Hekimlerin tabi oldukları sorumluluklar; cezai, idari ve mesleki sorumluluk olmak üzere üçe ayrılır.

Hekim veya diğer başka bir sağlık çalışanının hukuka aykırı eylemleri suç olarak tanımlanır. Bunun sonucunda ise cezai sorumluluk ortaya çıkacaktır. Hukuka uygunluk sebepleri arasında yer alan ‘ilgilinin rızası’ yani hastanın rızası sonucunda hekim tarafından yapılan tıbbi müdahaleler cezai sorumluluk kapsamında yer almaz. Eğer hekimin müdahalesi vahim hatalar, kast veya taksirle zarar meydana gelmişse cezai sorumluluk ortaya çıkacaktır.

Devlete ait kurumlarda (Aile sağlığı merkezleri ve devlet hastaneleri gibi.) çalışan hekimler idareye karşı sorumludurlar. Hekimin müdahaleleri sonucu oluşan sorumlulukta devlet yani idarede hekimle birlikte sorumludur. Tüm kamu görevlilerinin sorumluluğunda olduğu gibi doktor hataları sonucunda dava idareye karşı açılacaktır. İdarenin ödediği bedeli ilgili hekime rücu etme hakkı bulunmaktadır. Yargılama sonucunda idare tazminata mahkum edildiyse, idare bu tazminatı ilgili hekimden rücu davası yoluyla tahsil edebilecektir. İdareye karşı tam yargı davası açmadan önce bilmeniz gereken tüm hususları konu ile ilgili kaleme alınmış makalemizi okuyarak edinebilirsiniz.

Hekimler her zaman hastaya zarar vermeme, hastayı tüm aşamalarda bilgilendirme, her türlü ayrımcılıktan kaçınma, hasta rızası olmadan işlem yapmama ve hasta mahremiyeti gibi kurallara uyma zorunluluğu bulunmaktadır. Hasta mahremiyeti kapsamında özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun oluşması söz konusu olabilir.

Hekim ile Hasta Arasında Bulunan İlişki

Öncelikle değinmemiz gereken konu, hasta ile hekim arasında kurulan ilişkinin hukuki niteliğidir. Genel olarak hekim ile hasta arasında kurulan ilişki hukuken vekalet ilişkisi olarak bilinmektedir. Ancak bazı durumlarda bu ilişki vekaletsiz iş görme veya eser sözleşmesi olarak da ortaya çıkabilmektedir.

Hekim ile hasta arasında kurulan sözleşmede, hekimin ve hastanın bir çok borcu bulunmaktadır. Öncelikle hastanın borçlarına değinecek olursak bunlar; hekimin sözleşmeden doğan ücretini ödemek, hekimin sorduğu sorulara doğru yanıt vermek ve tedaviyi olumsuz etkileyecek davranışlardan kaçınmaktır.

Hekimin sözleşmeden kaynaklı asıl borcu hastalık ile ilgili tanı koyarak tedavi etmektir. Ancak bunun dışında hekimin; hastayı bilgilendirme, onam alma, hasta kayıtlarını tutma, sır saklama, sadakat ve özen gösterme borcu gibi yan borçları da bulunmaktadır. Onam almanın anlamı; hastalığın teşhisi, hastalığın tedavisi için uygulanacak yöntemi ve tedavi risklerinin evrak halinde hastaya beyan edilmesidir.

Doktor Hatası Tazminat Şartları

Hekim ile hasta arasında bulunan hukuki ilişkinin genelde sözleşme niteliğinde olduğunu belirttik. Bunun dışında hekimin sorumluluğu dolayısıyla doktor hatası nedeniyle tazminat bazı durumlarda haksız fiil sorumluluğuna bazı durumlarda ise vekaletsiz iş görmeye de dayanabilmektedir. Biz bu makalemizde yalnızca uygulamada sıkça karşılaşılan, hekimin vekalet sözleşmesinden doğan sorumluluğunu inceleyeceğiz. Hekimin sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmemesi halinde sorumluluğu doğacaktır ancak bu sorumluluğun bazı şartları bulunmaktadır.

Doktor hatası nedeniyle hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için; bir sözleşmenin varlığı, sözleşmenin ihlal edilmiş olması, ihlalde hekimin kusurunun olması, hastanın ihlal nedeniyle zarara uğramış olması ve zarar ile kusurlu fiil arasında illiyet yani nedensellik bağının olması şarttır.

Sözleşmenin ihlal edilmiş olması, hekimin sözleşmeden doğan borçlarını yerine getirmemiş olmasını ifade eder. Doktorun asli borcu hastalık tanısı koymak ve tedavi etmektir. Hastalık tanısı koymada özen göstermeyen, gerekli araştırmaları yapmayan, mesleki eksikliği nedeniyle araştırmaları yanlış yorumlayan, mesleki acemilik gibi nedenlerden ötürü bu borcu ihlal etmesi hukuki sorumluluğunun doğmasına sebebiyet verebilir.

Sözleşmeyi ihlal eden davranışta hekimin kusurunun bulunması gerekmektedir. Bu kusur kast veya ihmal sonucu ortaya çıkabilir. Gerekli özeni göstermemesi ihmalini doğururken, bilerek ve isteyerek sözleşmeyi ihlal etmesi kastını doğurur.

Hekimin kusurlu olarak sözleşmeyi ihlal etmiş olmasından dolayı hastanın zarar görmüş olması gerekmektedir.

Hastanın gördüğü zarar ile hekimin davranışı arasında illiyet bağının yani nedensellik bağının var olması bir diğer şarttır.

Doktor Hatası Tazminat Kapsamı

Doktor hatası nedeniyle tıbbi müdahaleden zarar gören kişi, ilk olarak doğan zararın telafisi için gördüğü ek tedavinin masraflarını talep edebilir. Kişinin yanlış müdahale sonucu uğradığı kazanç kaybı ve yanlış müdahalenin ekonomik geleceğini sarsması durumları söz konusu ise bu zararların da tazmini gerekmektedir.

Hekimin müdahalesi sonucu hastada psikolojik travma, üzüntü, fiziksel acı meydana gelebilmektedir. Hakim tarafından, hastanın bu zararlarının tespit edilmesi ve bu zararların bir nebze olsun giderilmesi için manevi tazminata karar verilmesi gerekmektedir. Manevi tazminat miktarının mağdur hastayı tatmin edici olması gerekmektedir.

Doktor Hatası Sonucu Ölüm

Tazminat kural olarak zarar gören hastaya ödenmelidir. Ancak hastanın yaşamını yitirmesi durumunda, hastadan maddi ve manevi destek gören kişilere destekten yoksun kalma tazminatı ödenmektedir.

Doktor Hatası Tazminat Miktarı

Kişinin uğradığı maddi zararın hesaplanması yani tazminat hesaplama genelde bilirkişiler aracılığıyla yapılmaktadır. Ancak burada çalıştığınız avukatın büyük bir yükümlülüğü bulunmaktadır. O da açılacak olan dava türünün doğru seçilmesidir.

Manevi tazminatın hesaplanması ise maddi tazminatın aksine soyut durumlara bağlıdır. Bu nedenden ötürü başlı başına uzmanlık isteyen bir konudur. Sitemizde bulunan avukata sor hizmetinden yararlanarak konuyla ilgili tecrübeli, bilgili ve güncel mahkeme kararlarına hakim avukatımızla iletişime geçebilirsiniz.

Doktor Hatası Nedeniyle Tazminat Zamanaşımı Süresi

Tazminat talebinin dayandığı hukuki dayanağa göre zamanaşımı süreleri farklılık arz etmektedir.

Doktor ile hasta arasındaki hukuki ilişki vekalet sözleşmesine dayanıyorsa, bu durumda zamanaşımı süresi, zararın doğduğu tarihten itibaren 5 yıldır.

Doktor hatası nedeniyle talep edilecek tazminat eser sözleşmesinden kaynaklanıyorsa bu halde de zamanaşımı süresi 5 yıldır. Ancak bu durumda eğer ki hekimin kusuru ağır nitelikte ise zamanaşımı süresi 20 yıldır.

Tazminat talebi vekaletsiz iş görmeye dayanıyorsa, bu durumda zamanaşımı süresi 10 yıldır.

Eğer ki tazminat talebi haksız fiilden kaynaklanıyorsa, hastanın zararı öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıl içerisinde tazminat davasının açılması gerekmektedir. Ancak haksız fiil ayrıca suç teşkil ediyorsa ve Türk Ceza Kanunu bu suç için belirtilen zamanaşımı sürelerinden daha fazla bir zamanaşımı süresi öngörüyorsa, bu durumda Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen zamanaşımı süreleri göz önüne alınacaktır.

BOŞANMADA MAL PAYLAŞIMI NASIL OLUR?

Katılma alacağı

 

Boşanmada mal paylaşımı nasıl olur? Boşanmadan sonra, evlilik birliği içerisinde edinilmiş olan malların nasıl paylaşılacağı önemli bir sorundur. Eşler genellikle evlenmeden önce herhangi bir mal rejimi sözleşmesi yapmazlar. Dolayısıyla yasal mal rejimine tabi olurlar. Eşler bu konuda seçimlik haklarının olduğunu da çoğu zaman bilmezler. Biz bu yazımızda günlük hayatta en sık karşılaşmış olduğumuz yasal mal rejimine dair, boşandıktan sonra mal paylaşımının ne şekilde olacağını inceleyeceğiz. Bu makalemizde sizlere bu süreç hakkında bilgi vermeye, merak ettiğiniz sorulara cevap vermeye çalıştık. Boşanma davası ve süreci hakkında daha fazla bilgiye boşanma avukatı sayfamızdan ulaşabilirsiniz. Boşanmada mal paylaşımına ilişkin sorularınızı aşağı kısımdaki formu doldurmak suretiyle bizlere iletebilirsiniz.

2002 Öncesi Evliliklerde Mal Paylaşımı Nasıl?

Öncelikle şu hususu belirtmekte fayda var: Giriş kısmındaki bahislerimiz, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununu ve sonrası dönem için geçerlidir. Daha öncesinde geçerli olan 743 Sayılı Kanun döneminde eşler arasındaki yasal mal rejimi, Mal Ayrılığı Rejimidir.
4721 sayılı TMK yürürlüğe girmesi ile birlikte Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi yasal mal rejimi haline gelmiştir.

Dolayısıyla, yeni Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tabi oldukları mal rejimi devam edecektir. Yani, 01.01.2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler hakkında, başka bir mal rejimi seçilmemişse, evlilik tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi uygulanacaktır. Eşler TMK yürürlük tarihi olan 01.01.2002 tarihinden itibaren 1 yıl içerişinde, başka bir mal rejimi seçmemişlerse, yasal mal rejimi kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olurlar. Yani, 01.01.2002 tarihinden tasfiye tarihine kadar yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanacaktır.

Mal Paylaşımı Nasıl Olur? (Katılma Alacağı)

Eşler evlenmeden önce herhangi bir mal rejimi sözleşmesi yapmamış olabilirler. Bu durumda, yasal olarak, edinilmiş mallara katılma rejimini kabul etmiş sayılırlar. Bu rejimde, evlilik süresince kazanılan mallar boşanmada mal paylaşımı ile birlikte eşler arasında eşit şekilde paylaştırılır. Edinilmiş mallara katılma rejimi boşanma kararı veya evliliğin iptali hallerinde sona erer. Bu sona ermeden itibaren, halihazırdaki mal varlıkları belirlenir.

Örneğin bir müteahhit ile ev hanımı eşini ele alalım. Evlendikleri tarihten boşandıkları tarihe kadar elde ettikleri tüm mal varlıkları sadece müteahhit kocanın değildir. Aynı zamanda ev hanımı eşinin de kabul edilir. Bunun nedeni eşler arasında iş bölümü yapıldığının düşünülmesidir. Eşlerin, hayat akışı gereği zorlukların üstesinden birlikte geldikleri kabul edilir.  

Edinilmiş mallar, yani evlilik tarihinden itibaren elde edilen mal varlığı tespit edilir. Bundan sonra ise katılma alacağı tespit edilir. Katılma alacağının tespiti için öncelikle edinilmiş mallar ile kişisel mallar arasında hesap yapılır. Bu hesaba denkleştirme adı verilir. Eşlerin pasifleri, yani borçları varsa hesaptan çıkarılır. Sonrasında eşlerin aktifleri, yani alacakları varsa bu hesaba eklenir. Tüm bu işlemlerin sona ermesiyle ortaya çıkan değere artık değer denir. Bu değer, her iki taraf için de ayrı ayrı hesaplanmaktadır. Peki düğün takıları kime aittir, bu sorunuza ilgili yazımızda cevap bulabilirsiniz.

Boşanmada Mal Paylaşımı Yarı Yarıya Mı Olur?

Hesaplanan artık değer; eşlerden biri ister çalışıyor ister çalışmıyor olsun, sözleşmeyle aksi kararlaştırılmamışsa, ikiye eşit olarak bölünecektir. Bu husus, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin bir gereğidir. Bununla birlikte eşlerden birinin tüm borçları toplamı, sahip olunan edinilmiş mallarının değerinin üzerinde olabilir. Bu durumda, bu eş atık eksidedir. Bunun gereği olarak, kanunda belirtildiği üzere diğer eşin artık değere katılma alacağı yok kabul edilir. Katılma alacağı, alacağın kesinleştiği tarihten itibaren bir başkasına devredilebilir. Aynı zamanda katılma alacağı, miras yoluyla mirasçıların hesabına da geçebilmektedir. 

Edinilmiş Mal Ne Demektir? 

Edinilmiş mal, eşlerin evlilikle beraber başlayan ve karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir. Mal varlığı değerinin kazanılmış mal sayılabilmesi için bir emek karşılığında elde edilmiş olması ve mal rejiminin devamı sırasında edinilmiş olması gereklidir. Edinilmiş mallara şunlar örnek olarak verilebilir:

-Kişisel malların gelirleri. (evlilikten önce sahip olunan evin kirası gibi) 

-Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminat, gelir.  (meslek hastalığı tazminatı gibi) 

-Çalışmalarının karşılığı olarak kazanılan ücretler. 

Boşanmada Hangi Mallar Paylaşılmaz? (Kişisel Mallar)

Türk Medeni Kanununda aksine karar verilmemişse eşlerin tüm malları edinilmiş mal kabul edilir. Fakat buna istisnalar getirilmiştir. Bu istisnalar, TMK m. 220’de sınırlı olarak ifade edilmektedir. Kanunda öngörülen istisnalar şu şekildedir:

  • Eşlerin evlenmeden önceki yani edinilmiş mallara katılma rejimi başlamadan önce sahip oldukları her türlü mal.
  • Eşlerin kişisel eşyaları yani örneğin cüzdanı, çantası, kol saati, ziynet eşyaları.
  • Eşlerden birine miras yoluyla geçmiş olan mal varlıkları
  • Manevi tazminat alacağı. Örneğin kendisine sosyal medya aracılığıyla hakaret suçu işlenen eşlerden birinin kazandığı tazminat.
  • Karşılıksız kazanma yoluyla kazanılan mal varlıkları. Örneğin bir alışveriş merkezinin yaptığı çekilişte araba kazanılması.
  • SGK tarafından yapılan ödemeler. Örneğin iş kaybından dolayı kurumca yapılan ödemeler. (sürekli iş göremezlik geliri gibi)

Ayrıca, kanunun saymış olduğu istisnalar dışında, eşler sözleşme ile aralarında kişisel mal olarak belirlenecek eşyaları tespit edebilmektedirler. Bazı durumlar içinse sözleşmeye dahi gerek yoktur. Örneğin evlenmeden önce doktor olarak muayenehanesi olan eşin muayenehanesinde bulunan tüm aletler, mesela ultrason cihazı, zaten kişisel mal kabul edildiğinden bunlar için ekstra sözleşmeye ihtiyaç yoktur.

Bir diğer önemli husus şudur ki, eşlerin kişisel mallarının gelirleri edinilmiş mal kabul edilmektedir. Fakat taraflar isterlerse aralarında yapacakları sözleşme ile bu gelirlerin kişisel mal olarak kabul edilmesine karar verme yetkisine de sahiptirler.

Anlaşmalı ve Çekişmeli Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Olur?

Mal paylaşımı konusunda evliliğin nasıl sona erdiğinin bir önemi yoktur. Evlilik ister çekişmeli olarak ister anlaşmalı olarak sona ersin; mal paylaşımı konusunda uygulanacak TMK hükümleri yine aynıdır. Kanun koyucu burada evliliğin bitme şekline önem atfetmemiştir.

Bununla birlikte, eşler anlaşmalı boşanmada mal paylaşımına ilişkin, kanunun izin verdiği ölçüde, esaslar belirleyebilecektir. Örneğin uygulamada, değer artış payından feragat anlaşmalı boşanma protokolü kapsamında da düzenlenebilmektedir. Bunun dışında malların ne şekilde paylaşılacağı konusunda eşler aralarında mutabık kalabilirler. Fakat dikkat etmek gerekir ki tüm bunlar eşlerin aralarında mal paylaşımına ilişkin bir sözleşme akit etmelerinin sonucudur. Yoksa konun boşanma konusunda ikili bir ayrıma gitmemiştir.

Mal Rejimi Davası Nedir?

Mal rejimi davalarının çeşitleri mevcuttur. Bu davalar; olağanüstü mal rejimine geçiş davası, artık değere katılma alacağı davası, değer artış payı alacağı davası ve katkı payı alacağı davası şeklindedir.

Olağanüstü mal rejimine geçiş davası, bir alacak davası değildir. Eşler arasındaki mevcut mal rejimini, hakim kararı ile, mal ayrılığı rejimine dönüştürmeyi hedefleyen bir davadır. Diğer üç dava türü ise; kişisel hakka dayalı alacağın tahsilini amaçlamaktadır.

Mal Paylaşımı Davası Zamanaşımı Süresi Ne Kadar?

Katılma alacağı davalarında zamanaşımı süresi  boşanma davasının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl ile sınırlıdır. 10 yıl içinde mal paylaşımı davası açmayan tarafın bu hakkı zamanaşımına uğrayacaktır. Bu saatten sonra dava açılarak hak talep edilemeyecektir.

Mal Paylaşımı Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme Neresidir?

Katılma alacağına dayanan mal paylaşımı davasına bakmakla görevli mahkeme aile mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise TMK m.214′ e göre belirlenecektir.

-Eşlerden birinin ölümü nedeniyle mal rejimi sona ermiş ise; ölenin son ikametgahı mahkemesi; katılma, katkı payı ve değer artış payı alacağı davasına bakmakla yetkilidir.

-Evlilik mahkemenin boşanma kararı ile sona ermişse veya devam eden bir boşanma davası varsa; boşanma davasına bakmaya yetkili olan mahkeme mal rejiminin tasfiyesini yapmakla da yetkilidir.

-Yukarıdaki iki hal dışındaki diğer tüm hallerde davalı eşin ikametgahının bulunduğu yer mahkemesi, mal paylaşımı davasına bakmakla yetkilidir.

Boşanmada Aile Konutunun Paylaşımı Nasıl Olur?

Eşlerin boşanmadan önce oturmuş oldukları ev, ortak bir katkı ile alınmışsa, paylaşımı noktasında yine eşit olarak taraflara verilecektir. Yani ev satılarak emsal değeri taraflar arasında paylaşılacaktır. Bununla birlikte, aksi taraflar arasında kararlaştırılabileceği gibi, mahkeme tarafından yoksul durumdaki eş veya çocukların durumu da gözetilerek bir karar verilebilir.

Örneğin; kişisel mal niteliğindeki bir arsada, evlendikten sonra arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılabilir. Bu sözleşme neticesinde elde edilen daire, bu kapsamda kişisel maldır. Yani paylaşımı söz konusu değildir. Yine aynı şekilde üstsoydan miras kalan para ile alınan ev ikame değer olarak kişisel mal sayılacağından paylaşımı söz konusu olmayacaktır.

Eşin boşanmadan sonra katkı payı alacağını istemesi söz konusu olabilecektir. Bu noktada, eşlerden birinin emeğini ortaya koyması da katkı sayılacaktır. Örneğin; eşinin malik olduğu arsaya yaptığı inşaatta çalışmasında rol alan eş emek ortaya koymuştur ve katkı payı alacağını diğer eşten talep edebilecektir. Bununla birlikte eşin ev işlerine, çocuklara harcadığı emek katkı kabul edilmez. Dolayısıyla bu gerekçe gösterilerek evden katkı payı istenemez. Aynı şekilde eş, ev alımında arabasını satarak, ziynet eşyalarını vererek vs. katkıda bulunabilir. Boşanmada bu katkılarını talep edebilir.

Boşanmada Mal Kaçırma Durumunda Ne Olur?

Eşler, boşanmadan önce kötü niyetle hareket edip diğer eşin katılma alacağını azaltmak amacıyla mal kaçırma işlemine girişebilir. İşte bu sebeple kanun koyucu, bu durumda diğer eşi korumak adına TMK m. 229 hükmünü getirmiştir. Bu tip bir mal kaçırma eylemi söz konusuysa; bu işlemlere konu olan malvarlığı değerleri, söz konusu işlem hiç yapılmamış gibi tasfiye hesabına eklenecektir. Böylelikle kötü niyetli eylem savuşturulmuş olacaktır.

Yargıtay, bu konuda, uygulamaya içtihatlarıyla farklı bir yön vermiş durumdadır. Özellikle üçüncü kişilere devredilen malvarlıkları, eklenecek değerlerin ispatı ve eklenecek değerlere konu malvarlıklarının değer tespiti konularında Yargıtay tarafından ortaya konulmuş içtihatlar büyük önem arz etmektedir. Zira Kanunda yer almayan bazı durumlar, bu içtihatlar sayesinde çözüme kavuşturulmaktadır. Yine aynı şekilde Kanun maddelerinin de bu hususta Yargıtay tarafından farklı şekillerde yorumlandığını görmekteyiz.

Boşanmadan Önce Satılan Ev, Araba, Mallar Hakkında Yargıtay Kararları

“…Tasfiyeye konu her iki taşınmazın da, boşanma dava tarihinden yaklaşık 5,5 ay önce 15.11.2011 tarihinde aynı gün davalı eşin kardeşi olan diğer davalı …’ye tapuda satış yoluyla devredildiği anlaşıldığına göre, yapılan devirlerin davacının katılma alacağını azaltma kastıyla yapıldığının kabulü gerekir…”      (Yargıtay 8. HD. E. 2016/14281 K. 2018/17838 T. 24.10.2018)

“…Taraflar, …15.02.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne dair hükmün kesinleşmesiyle boşanmışlardır…Davalı erkeğin evliliğin devamı sırasında 17.12.2009 tarihinde bankada hesap açılarak 50.802 TL yatırdığı, 10.05.2010 tarihinde ise 61.499 TL. olarak davalı tarafından çekildiği anlaşılmaktadır. Kural olarak, boşanma davasının açıldığı tarihte eşlerin mevcut malları (TMK. 235 m.) göz önüne alınarak tasfiyeye tabi tutulacağı kabul edilmekte ise de, bu tarihten önceki 1 yıl içerisinde elden çıkarılan malların da tasfiyede gözetileceği öngörülmektedir… Bu itibarla banka hesabına dair hesap açma sözleşmesi vb. kayıt ve belgelerin ilgili bankadan getirtilmesi, tarafların gösterdiği delillerin eksiksiz olarak toplanması, ondan sonra elde edilecek sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.”        (Yargıtay 8. HD. E. 2014/1703 K. 2015/7288 T. 31.3.2015)

“… 34 J.K 36 plakalı araç da … mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihinden yaklaşık 2 yıl önce … tarihinde satılmıştır. Satılan araçlar mal rejiminin sona erme tarihinden uzunca bir süre önce elde çıkarılmış olup satış bedelinin mevcut olduğu veya araçların TMK 229. Maddesi koşullarında elden çıkarıldığı da kanıtlanamadığından tasfiyede göz önünde bulundurulmaması gerekir…”     (Yargıtay 8. HD. E. 2015/6194 K. 2016/15818 T. 21.11.2016)

Boşanmada mal paylaşımı nasıl olur, bu konuyu anlatmaya çalıştık sizlere elimizden geldiğince. Konuya ilişkin tüm sorularınızı aşağıdan bizlere iletebilirsiniz.

ALACAK DAVASI

Menfi Tespit Davası

alacak davası hangi mahkemede açılır

 

Alacak davası; çek, senet ve her türlü alacaklarımızı tahsil edemediğimizde zamanaşımı süresi içerisinde başvurduğumuz hukuki yoldur. 

Hepimiz günlük hayatımızda güvendiğimiz kişilere borç veriyoruz ya da yaptığımız işler nedeniyle alacaklı konumunda oluyoruz. Güvendiğimiz dağlara kar yağınca veya emek verdiğimiz işlerin karşılığını alamadığımızda ise alacak davası açma yoluna başvuruyoruz. Bu makalemizde alacak davasına ve alacağımızı tahsil etmenin yollarına değineceğiz. 

Alacak Davası Nedir?

Alacak davası Türk hukuk sisteminde sıklıkla karşılaşılan dava türlerinden biridir. Alacak davalarında iki taraf vardır bunlar borçlu ve alacaklıdır. Borçlar Hukukunda borcun dört kaynağı vardır. Bunlar; 

1-Sözleşme  2-Haksız Fiil  3-Vekaletsiz İş Görme  4-Sebepsiz Zenginleşme 

Yukarıdaki işlemlerin birinden dolayı alacaklıya borçlanan kişi borcunu temerrüde düşmeden ifa etmek zorundadır. Borcunu zamanında ödemeyen yani temerrüde düşen borçluya karşı alacaklı tarafından bu dava açılabilmektedir. Yapılan yargılama sonucunda mahkeme davalının haksız olduğuna karar verirse alacaklı ilamlı icra takibi başlatabilir. 

Alacak davasının açılabilmesi için, borç konusu paranın zamanında ödenmemesi, borçlunun yapması gereken bir şeyi yapmaması ve bunda alacaklının kusurunun olmaması şarttır. 

Alacak Davası Hangi Mahkemede Açılır?

Alacak davasında eğer taraflar daha önceden yetkili mahkemeyi sözleşmede belirlememişlerse borçlunun yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. 

Alacak davasında görevli mahkeme ise yapılan sözleşmenin türüne göre belirlenir. Örneğin kira sözleşmelerinden doğan alacaklarda sulh hukuk mahkemesi görevlidir.

Alacak Davasında Zamanaşımı

Alacak davalarında zamanaşımına ilişkin Borçlar Kanunun da borçların niteliğine göre 1 yıl, 3 yıl, 5 yıl ve 10 yıl şeklinde borçlara ilişkin farklı zaman aşımı süreleri vardır. Fakat bu süreler borçlu tarafından borcun yerine getirilmesi sorumluluğunun kalktığı anlamına gelmez.

Alacak Davası Dilekçesi

Alacak davası dilekçenizde olayları delilleriyle birlikte düzenli, dikkatli bir şekilde ifade etmelisiniz. Böylece dava konusu şeyin değerini daha sonradan değiştirmekle uğraşmayarak davanızı takip edebilirsiniz.

Sözleşmeden Doğan Alacak Davası

Borcun kaynakları arasında yer alan sözleşmelerin hukuka uygun, genel ahlak ve edebe uygun, sözleşmeye aykırı olmaması gerekir. Sözleşmeden doğan alacak davası ile sözleşmeye aykırılık sonucunda uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini gerekmektedir. Bu durumda zarar gören kişinin uğradığı zararı, zarar verenin kusurunu kanıtlaması gerekir. 

Eğer sözleşmeden doğan alacak davasında dava konusu tazminat kesin olarak tespit edilemiyorsa yargıç durumu değerlendirerek hakkaniyete uygun şekilde tazminata karar verecektir. Ayrıca zarar gören kişinin zarara yol açılmasında kusuru varsa kusuru oranında tazminatta indirim yapılacaktır.

Belirsiz Alacaklar İçin Ne Yapılmalıdır?

Borca konu olan şeyin değerinin tam olarak tespit edilemediği durumlarda yaklaşık asgari bir bedel belirlenerek dava açılabilir. Yapılan yargılama sırasında mahkeme tarafından borca konu olan şeyin tam değeri tespit ettirilebilir. İcra takibi başlattınız ve ödeme emrine itiraz edildiyse açmanız gereken dava itirazın iptali davasıdır.

Dilekçe yazarken sorun yaşamamak, dava şartlarının ve ilk itirazlardan yetki itirazının sorun yaratmaması için temsil anlamında avukatınızın olması sizlere en iyi sonucu anmanızı sağlayacaktır. İstenmeyen sonuçlarla karşılaşmamak için işinizi şansa bırakmayarak alacak davalarında uzman bir hukukçudan hukuki yardım almanızı tavsiye ederim. 

ARAÇ DEĞER KAYBI NASIL ALINIR?

İş Davalarında Arabuluculuk Zorunluluğu

Araç Değer Kaybı hesaplama

 

Her gün yüzlerce araç trafik kazasına karışmaktadır. Trafik kazası geçirdiğimizde kaskomuz veya karşı tarafın zorunlu trafik sigortası aracılığıyla aracımızda meydana gelen hasarları karşılayabiliyoruz. Değer kaybı ise genellikle göz ardı edilerek, araç sahiplerinin ciddi zararlara uğramasına yol açmaktadır. Bu makalemizde araç değer kaybının nasıl tahsil edilebileceğine değineceğiz. Trafik kazası tazminat davası açarak uğramış olduğunuz diğer zararları da tazmin etmek isterseniz bu konudaki makalemizi inceleyebilirsiniz. Sayfanın en altındaki kısmı doldurarak araç değer kaybı ile ilgili aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Araç Değer Kaybı Nedir?

Değer kaybı aracınızın geçirmiş olduğu kaza sonrası ikinci el piyasa fiyatının düşmesidir. Kaza geçiren aracınız çok iyi şekilde onarıma tabi tutulsa dahi değerinde bir azalma olacaktır. Örneğin aracınızda motor kaputu, bagaj kapağı gibi parçalar orijinali ile yetkili servis tarafından değiştirilse dahi aracın değerinde azalma meydana gelmektedir.

Her kazadan sonra aracınızın değer kaybına uğramasının temel nedeni kazanın Tramer Kayıtları’na işlemesidir. Aracınızı satmak istediğinizde bu kaydı gören alıcılar kazaya karışmış bir aracı tercih etmeyecek, tercih etseler bile daha ucuza almak isteyeceklerdir. Ayrıca aracın parçasının değişmesi ve hatta en ufak bir boyama işlemi yapılması dahi aracın değerine olumsuz etki yapmaktadır.

Araç Değer Kaybı Şartları Nelerdir?

1- Kaza tarihinden itibaren 2 yıl geçmemiş olmalı,
2- Kaza tamamen sizin kusurunuzla gerçekleşmemeli (% 100 kusurlu olmamalısınız),
3- Aracınızın yaşı 36’dan fazla olmamalı,
4- Aracınız hurdaya çıkarılmış olmamalı.

Değer Kaybı Davasında Zamanaşımı Süresi Ne Kadar?

Bu tür davalar, kazaya sebep olan tarafın kim olduğunun tespit edilmesinin ardından iki yıllık süre içerisinde açılabilir. Ancak kaza tarihinden itibaren 10 yıldan fazla süre geçtiyse, uğranılan zarar ve zararı veren kişi tespit edilememiş olsa dahi zamanaşımı süresi dolmuş olur. Kazanın oluş şekline bağlı olarak ceza kanunlarında daha uzun zamanaşımı süresi öngörülmüşse bu süreler dikkate alınır.

Araç Değer Kaybı Nasıl Alınır?

Uğradığınız zararı kusuruyla kazaya neden olan araç sürücüsü veya onun aracının trafik sigortasını yapan şirketten talep edebilirsiniz. Değer kaybınızı alabilmek için sigorta tahkim komisyonuna başvurabileceğiniz gibi icra takibi yapmanız veya Asliye Ticaret Mahkemeleri’nde dava açmanız mümkündür.

Sigorta Tahkim Komisyonu, Sigorta Hukuku alanında uzman olan hakemler aracılığıyla uyuşmazlıkları karara bağlayan bir merciidir. Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen kararlar mahkeme kararı niteliğindedir. Sigorta tahkim komisyonunun 5.000 TL’ye kadar olan uyuşmazlıklara ilişkin kararları kesin niteliktedir. Bu miktarı geçen tutarlarda ise İtiraz Hakem Heyeti’ne başvurulabilmektedir. Sigorta Tahkim Heyeti’ne başvurmaksızın doğrudan icra takibi yapılması veya Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açılması da mümkündür.

Araç Değer Kaybı Hesaplama Nasıl Yapılır?

Araç değer kaybı hesaplanmasında en çok dikkat edilen faktörler; aracın hasar geçmişi, markası ve modeli, trafiğe çıkış tarihi, yapmış olduğu kilometre ve üretim yılıdır. Bu kriterlere göre araç ne kadar değerliyse trafik kazası sonucunda uğrayacağı değer kaybı o kadar büyük olacaktır. Değiştirildiğinde araçta herhangi bir değer kaybına yol açmayacak parçaların (örneğin silecek, lastik, far vb.) zarar görmesi değer kaybı hesaplamasında dikkate alınmayacaktır.

Örneğin trafik kazasından önce aracınızın piyasa değeri 100.000 TL fakat kaza sonrası bu değer 90.000 TL oluyorsa aradaki 10.000 TL sizin yaklaşık olarak kayıp miktarınızdır. Kazada kusurunuz yok ise 10.000 TL’yi, kusurunuz % 25 ise 7.500 TL’yi, kusurunuz % 50 ise 5.000 TL’yi, kusurunuz %75 ise 2.500 TL tutarındaki araç değer kaybınızı talep edebilirsiniz. Eğer kusurun tamamı size aitse herhangi bir talepte bulunamazsınız.

Araç değer kaybının sigorta şirketleri tarafından hesaplanması SDDK tarafından resmi gazetede ilan edilen yeni düzenleme uyarınca yapılmaktadır. Buna göre 2022 yılından itibaren araç değer kaybı hesaplaması şu şekilde yapılacaktır;

1- Aracın kaza tarihi itibariyle piyasa değeri kasko araç değer listesindeki tutarların ortalaması alınarak belirlenir.

2- Aracın kullanılmışlık düzeyi katsayısı otomobillerde aşağıdaki tabloya göre belirlenir.

Değer Kaybı Hesaplama

3- Hasara uğrayan parçalar katsayısı aşağıdaki tabloya göre belirlenir.

değer kaybı sorgulamahasar değer kaybı

4 – Aracın piyasa değeri yukarıdaki tablolar uyarınca belirlenen katsayılar, rayiç değer katsayısı ve genel değer katsayısı ile çarpılarak toplam değer kaybı hesaplanır.

Araç Değer Kaybı Durumunda İlk Olarak Ne Yapılmalıdır?

1- Kaza yaptığınız araç sürücüsü ile birlikte kaza tespit tutanağı tutun. Karşı taraf kaza tespit tutanağı tutmak istemezse polis çağırarak kazayı tutanak altına alın.
2- Aracınızı tamir ettirerek ödediğiniz bedelin faturasını alın.
3- Kaza tespit tutanağı, servis faturası, kaza anına ilişkin fotoğraflar ve ruhsat fotokopisi ile birlikte değer kaybı alanında uzman bir avukata başvuruda bulunun.

Araç Değer Kaybı Avukat Ücreti Ne Kadar?

Bu tür dosyalarda genellikle peşin ücret talep edilmemekte, tahsil edilecek ücret üzerinden belirli bir oranın vekalet ücreti olarak ödenmesi kararlaştırılmaktadır. Belirlenecek oran da genellikle % 20 – 25 aralığında olmaktadır.

Araç değer kaybının tahsili belirli şekil şartlarının yerine getirilmesi zorunluluğu olan ve mevzuatta belirtilen sürelere tabi hukuki süreçlerdir. Bu nedenle hak kaybına uğramamak için araç değer kaybı konusunda uzman bir avukattan profesyonel bir hukuki yardım almanızı tavsiye ederiz. Aşağıdaki bölümden araç değer kaybı ile ilgili sorularınızı büromuza iletebilirsiniz.

TAPU İPTAL DAVASI

Doktor Hatası Tazminat Türleri

Tapu iptal davası; bir taşınmazın hukuka aykırı olarak tapuya tescili halinde tapu kaydının mahkeme aracılığıyla düzeltilmesi için açılan dava türüdür. Bir mülkün miras ya da ticari akit yoluyla el değiştirmesi devredilen tapunun yetkili makamlar tarafından tescil edilmesine bağlıdır. Yapılan tescil tapuyu devralanı o taşınmazın resmi sahibi olduğunu gösterse bile bazı durumlarda yapılan tescil işlemine itiraz edilebilir.

Tapu İptal Davası Nasıl Açılır?

  • Muris muvazaası (mirastan mal kaçırma) nedeniyle
  • Hukuki ehliyetsizlik nedeniyle
  • Hata, hile, korkutma gibi irade bozuklukları sebebiyle
  • Vasiyetnamenin geçersizliği sebebiyle
  • İnanç sözleşmesine dayalı olarak
  • Kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik nedeniyle
  • Hatalı kadastro tespiti nedeniyle
  • Vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle vb. sebeplerle tapu iptal ve tescil davası açılabilir.

Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Nedir?

Kardeşten mal kaçırma olarak da bilinen muris muvazaası, ailelerin tek bir çocuğa ya da sadece erkek çocuklarına miras bırakmak istemeleri nedeniyle uyguladıkları yöntemdir. Miras bırakan tapuda satış işlemi yapar fakat aslında taşınmazını bağışlamaktadır. Bu gibi durumlarda sözleşmelerin geçerlilik şartları arasında yer alan muvazaalı işlem olmaması şartı yerine getirilmediği için devir geçersiz olacaktır. Muvazaalı işlem sonucunda yapılan işlemden zarar gören veraset ilamındaki mirasçılar tenkis davası açabilecekleri gibi tapu iptal ve tescil davası da açabilirler. Muris muvazaasına ilişkin Yargıtay Kararları’nda bu tür durumlarda tapunun iptaline karar verilmesi gerektiği ifade edilmektedir;

“Mirasbırakanın kızları ile arasının bozuk olduğu, davalının tek oğlu olduğu, taşınmazın ara malik adına kayıtlı olduğu dönemde davalının kullandığı, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacının olmadığı, davalının alım gücünün bulunmadığı, bedeller arasında fahiş fark olduğu anlaşılmakla temlikin ara malik kullanmak suretiyle mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.” (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/17162 E. 2020/1514 K. 04.03.2020 T.)

Tapu İptal Davası Kaç Yıl İçinde Açılır?

Tapu iptal davası için herhangi bir genel zamanaşımı süresi ya da hak düşürücü süre öngörülmediğinden, aradan uzun yıllar geçse dahi açılabilir. Müvekkillerimiz tarafından zaman zaman 10 yıllık tapu bozulur mu? gibi sorularla karşılaşsak da çoğu davadan farklı olarak tapu iptal davası genellikle süreye tabi olmaksızın açılabilmektedir.

Tapu İptal ve Tescil Davalarında Hangi Mahkemeler Görevli ve Yetkilidir?

Taşınmazın büyüklüğü, taşınmazın niteliği, maddi değeri vb. gibi karakterine bakılmaksızın tapu iptal davalarına bakmakla görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bu tür davalarda taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. Birden fazla taşınmaza ilişkin olarak açılan tapu iptal davaları taşınmazlardan herhangi birinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir.

Tapu İptal Davaları Ne Kadar Sürer?

Tapu iptal davaları ne kadar sürer sorusunun cevabı Adalet Bakanlığı tarafından belirlenmiştir. Muris muvazaası davası yani miras mahkemeleri için belirlenen hedef süre 730 gündür. Ancak bu süre mahkemenin iş yoğunluğu, uyuşmazlığın niteliği, toplanması gereken deliller vb. hususlara bağlı olarak artmakta ya da azalmaktadır. Bu nedenle tapu iptal davalarının ne kadar süreceğine dair kesin bir bilgi vermek mümkün değildir. Ancak tapu iptal davalarının ortalama iki yıl içerisinde sonuçlanacağını söylemek mümkündür. Yerel mahkeme süreci bu şekilde olmakla birlikte, davanın istinaf süreci hakkında ayrıntılı bilgi için şu makalemizi inceleyebilirsiniz: İstinaf Mahkemesi Ne Kadar Sürer

Tapu İptal Davası Zamanaşımı Süresi Nedir?

Tapu iptal davasında genel bir zamanaşımı süresi söz konusu değildir. Tapu iptali için gerekçe olarak gösterilen hukuki sebebe göre zamanaşımı süresi değişmektedir. Yargıtay Kararları da bu doğrultudadır:

” Bir kısım davalıların zamanaşımı itirazında bulundukları da göz önüne alınarak davanın, dava konusu satış vaadi sözleşmesinin yapıldığı 07.06.1961 tarihinden 46 yıl sonra açılmasının TMK’nın 2. maddesine uygun düşmediği gerekçesiyle reddine karar verilmiş ise de tüm dosya kapsamından ve özellikle taraf tanıklarının beyanlarından satış vaadine konu yerin, sözleşmenin yapıldığı tarihten bu yana davacılar tarafından kullanıldığı anlaşıldığından, mahkemenin dürüstlük kuralına aykırı olarak dava açıldığı yönündeki gerekçesi yerinde olmadığı gibi bir kısım davalıların zamanaşımı itirazı da kötüniyete müsteniddir.” (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2020/848 E. 2020/3141 K. 12.03.2020 T.)

Hile Nedeniyle Tapu İptali Zamanaşımı Ne Kadardır?

Hata, hile, gabin ve ikrah gibi iradeyi sakatlayan nedenlerden birine dayalı olarak tapu tescil edilmişse, bu sebeplerin öğrenilmesinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde tapu iptal davası açılmalıdır.

Tapu İptal ve Tescil Davası Kime Karşı Açılır?

Gayrimenkulün aynına ilişkin tüm davalar, tapu kaydında taşınmazın mülkiyetinin sahibi kim gözüküyorsa o kişiye açılır. Kayıtlı malikinin ölmesi halindeyse davanın malikin mirasçılarına açılması gerekir.

Taşınmaz Mülkiyeti Nasıl Kazanılır?

Kural gereği taşınmaz mülkiyeti tescille kazanılır. Tescil için ise geçerli bir hukuki sebep ve tescil talebinin olması şarttır. Tescille kazanımlarda gerekli olan geçerli hukuki sebep genellikle taşınmaz satış sözleşmesidir. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasında kural tescille kazanma olmasına rağmen istisnai olarak tescilsiz kazanım halleri de mevcuttur. Bu haller 8049 sayılı Medeni Kanun’da miras, cebri icra, işgal, kamulaştırma, mahkeme kararları olarak sayılmıştır. Kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklı olarak da tapu iptali mümkündür.

Bozulmayan Tapu Var Mıdır?

Tapu tescili hukuka aykırı ise süresi içerisinde açılan dava sonucu bozulmaması mümkün değildir. Her türlü hileli tescil dava yoluyla ispat edilerek iptal edilebilir.

Tapuya İtiraz Süresi Kaç Yıldır?

Kadastro tespiti yapılarak edinilen tapulara 10 yılı içerisinde dava açılarak itiraz edilebilir.

Yolsuz Tescil Nedir?

Yapılan tescil işlemi eğer geçerli olmayan sebepten veya gerçek olmayan bir sebebe dayanıyorsa yolsuz kabul edilir. Yolsuz tescil durumunda gerçek hak sahibi ile tapudaki hak sahibi uyumsuzluğunun düzeltilmesi için dava açılması zorunlu kılınmıştır. Yolsuz tescil aynı zamanda resmi belgede sahtecilik suçunu teşkil ediyorsa suç duyurusunda bulunmak da mümkündür.

Tapu İptal Davaları Hangi Durumlarda Açılamaz?

Tapu tescil işlemi yapılmamış taşınmazlarda şayet mülk devlet hazinesine aitse ve taşınmazı kullanmakta olan kişi en az 20 senedir bu taşınmazı kullanıyorsa taşınmaza ücreti karşılığında öncelikli olarak sahip olabilme imkanına sahiptir. Bu şartlarda yapılan tescil işlemi aleyhinde dava açılabilmesi mümkün değildir. Önemli nokta en az 20 yıldır kullanılan taşınmazın devlet hazinesine mi yoksa özel kişilere mi ait olduğunun saptanmasıdır. Eğer mülk özel kişilere aitse bu durum başka biri tarafında izinsiz kullanım işgal olarak kabul edilir ve süresiz olarak dava açılabilmesi mümkündür.

İŞ KAZASI NEDİR?

Gerçek olmayan vekaletsiz iş görme nedir

iş kazası nedir

 

İş kazası geçiren işçilerin sayısı her geçen yıl daha da artmaktadır. 2020 yılının ilk beş ayında 737 işçi hayatını kaybetmiştir. Bir yılda ortalama 422.000 kişi kaza geçirmektedir. Bu nedenle iş kazası geçiren işçilerin haklarını bilmesi son derece önemlidir. Bu makalemizde iş kazası nedir sorusunu ve müvekkillerimiz tarafından sıkça sorulan soruları cevaplandırmaya çalıştık. Sizde sormak istediğiniz soruları sayfanın en altından büromuza iletebilirsiniz.

İş Kazası Nedir?

İş kazası; işçinin işini yaparken, işine giderken veya işiyle ilgili herhangi bir faaliyeti esnasında kaza geçirmesidir. İş kazası davalarında işverenin kusuru bulunması zorunlu değildir Kimsenin kusuru olmaksızın kaçınılmaz olarak kazanın gerçekleştiği hallerde dahi sosyal devlet ilkesi gereğince işverenin sorumluluğuna gidilmektedir.

İşyeri Dışında Kaza Geçirilirse Dava Açılabilir Mi?

İşveren işçiyi başka bir iş için iş yeri dışında görevlendirmiş ve kaza o işin yapımı sırasında meydana gelmişse iş kazası tazminat davası açılabilir..

Serviste Geçirilen Kazada Tazminat Alınabilir Mi?

İşverence tesis edilen bir taşıtın bulunması ve işçinin işin yapıldığı yere getirilip götürülmesi esnasında kaza geçirmesi hali iş kazası olarak kabul edilmektedir. Örneğin işverenin kiraladığı bir minibüs veya iş yerine ait servis aracı ile sigortalının sabah evinden iş yerine, işin bitiminde de iş yerinden evine getirilip götürülmesi sırasında meydana gelen trafik kazası bu kapsamdadır. Fakat sigortalının iş çıkışında evine gitmek için kullandığı servis aracından indikten sonra yolun karşısına geçerken trafik kazası geçirmesi veya araçtan inerek üst geçide doğru yürürken beyin kanaması geçirmesi bu kapsamda değildir.

Mesai Saatleri Dışında Kaza Gerçekleşirse Dava Açılabilir Mi?

İşyeri sınırları içerisinde gerçekleşen her kaza, mesai saatleri dışında gerçekleşse dahi iş kazası olarak değerlendirilmektedir. Yargıtay Kararları da bu yöndedir.

İş Kazası Sonrası Yapılması Gerekenler Nelerdir?

Kaza geçiren işçi öncelikli olarak kendisini tedavi eden doktorundan raporunu iş kazası olarak tutmasını istemelidir. Hastane polisine veya diğer kolluk kuvvetlerine şikayetçi olunduğu ifade edilmelidir. İşveren kazayı SGK’ya bildirmediyse kuruma verilecek dilekçeyle bildirim yapılmalıdır. İşverene karşı açılacak tazminat davası ile ilgili iş kazası avukatı ile iletişime geçilmelidir. Belirtilen hususlar açılacak davada ispat kolaylığı bakımından önemli olmakla birlikte bunların hiçbirini yapmamış olsanız dahi dava açabilirsiniz.

İş Kazası Geçiren İşçinin Hakları Nelerdir?

İşçi öncelikle geçici iş göremezlik gelirinden faydalandırılır. İş göremezlik oranının %10’dan fazla olması halinde işçiye sürekli iş göremezlik maaşı bağlanır. Malulen emekli olabilmek için ise şu şartları sağlamanız gerekmektedir;

  • İş göremezlik oranınız % 40’dan fazla ise: 20 yıl sigortalılık süresi ve 4400 gün prim
  • İş göremezlik oranınız % 60’dan fazla ise: 18 yıl sigortalılık süresi ve 4000 gün prim
  • İş göremezlik oranınız % 80’den fazla ise: 15 yıl sigortalılık süresi ve 3600 gün prim yatırmış olmanız gerekir.

İşçinin vefat etmesi halinde yakınlarına ölüm aylığı bağlanır. Buna ilaveten cenaze masrafları ve tedavi giderleri de karşılanır. İşçilere SGK tarafından yapılan yardımlar bu şekildedir.

İş Kazası Geçirdim Tazminat Alabilir Miyim?

Kaza geçiren işçinin maddi ve manevi tazminat hakları bulunmaktadır. Maddi tazminatın kapsamına tedavi masrafları, kazanç kaybı, iş gücü kaybı ve ekonomik geleceğin sarsılmasından kaynaklı zararlar girmektedir. Ölüm halinde ise işçinin yakınları destekten yoksun kalma tazminatı alabilmektedir. Manevi tazminat ise kaza ve tedavi sürecinde yaşamış olduğunuz elem ve ızdırabın bir nebze giderilmesi için ödenen tutardır. Kazanın özelliklerine göre işçinin yakınları da manevi tazminat talebinde bulunabilirler.

Maluliyet Oranı Nasıl Belirlenir?

İş Kazası Nedir

Kaza SGK’ya bildirildikten sonra maluliyet oranının tespiti için Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilirsiniz. Sağlık kurulu tarafından kaza nedeniyle iş gücünüzün ne kadar azaldığı yani maluliyet oranınız tespit edilir. Bu tespit Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nin ekleri doğrultusunda yapılır. Bu eklerin el bileği ve el arızalarına ilişkin kısmı yukarıda örnek olarak konulmuştur. Sağlık kurulu kararına karşı kurum bünyesindeki Yüksek Sağlık Kurulu’na itirazda bulunabilirsiniz. Buradan da sonuç alamazsanız iş mahkemesinde maluliyet oranınızın tespiti için dava açabilirsiniz.

İş Kazası Tazminat Hesaplama Nasıl Yapılır?

İş kazası tazminat hesaplamanın en önemli kısmını iş gücü kaybından kaynaklı olarak yapılan hesaplama teşkil etmektedir. Buna göre SGK tarafından belirlenen maluliyet oranınız kadar iş gücünü kaybettiğiniz gözetilerek PMF tabloları doğrultusunda ortalama 70 yaşına kadar kaybettiğiniz gelir, kusur oranı da dikkate alınarak hesaplanacaktır. Örneğin maluliyet oranınızın % 30 ve işverenin kusur oranının % 60 olarak tespit edildiğini düşünelim. Aldığınız ücret üzerinden 70 yaşına kadar elde edebileceğiniz gelir hesaplanır ve bu rakam %30 ve %60 ile çarpılarak alabileceğiniz tazminat hesaplanır. Burada anlaşılabilmesi için tazminat hesaplamanın genel hatları verilmiş olup aktif ve pasif dönem ayrımı, baliğ katsayısı, iskonto katsayısı vb. teknik detaylara yer verilmemiştir.

Destekten yoksun kalma tazminatında da vefat eden işçinin yaşasaydı elde edebileceği gelir üzerinden benzer bir hesaplama yapılmaktadır. Manevi tazminat hesabının belirli bir yöntemi bulunmamaktadır. Tarafların ekonomik durumu, yaşları, kazanın oluş şekli vb. kriterler dikkate alarak vicdani kanaate uygun bir tazminata hükmedilecektir.

46 Yaşında 3000 TL Ücretle Çalışan %20 Kusurlu Bir İşçi İçin Yapılan Hesaplama Şu Şekildedir:

İş Kazası Nedir

İş Kazası

Zarar Sonradan Ortaya Çıkarsa Ne Yapılabilir?

Bir kazanın iş kazası tanımı kapsamına girebilmesi için işçinin olay anında hemen bir zarara uğraması koşuluna bağlı değildir. Kaza anında bir bulguya rastlanmamış olunabilir fakat sonradan ortaya çıkan fiziksel ve/veya ruhi rahatsızlıkların kazaya bağlı olduğu doktor raporu ile tespit edilirse, üzerinden uzun zaman geçse dahi, bu kaza da iş kazası olarak değerlendirilecektir. Örneğin kot kumlama, kot beyazlatma, kot eskitme sırasında solunan gazlar sonucunda akciğerlerde silikozis hastalığına yakalanan işçiler bu kapsamdadır. Bu şekilde sonradan zararın ortaya çıkması durumunda da dava açılabilecektir.

Bildirim Süresi Ne Kadardır?

Sigortalıların kazaya maruz kalmaları halinde işverenleri tarafından kazanın olduğu yerdeki yetkili kolluk kuvvetlerine derhal haber verilmelidir. Kuruma ise en geç kazadan sonraki üç iş günü içinde iş kazası bildiriminde bulunulması zorunludur. Bildirge e-sigorta üzerinden veya doğrudan ya da posta ile ilgili bölüme gönderilmesi gereklidir. İş kazası bildirim süresi hesabında resmi tatil günlerine denk gelen günler dikkate alınmaz. Bildirim işveren tarafından yapılmazsa işçi tarafından SGK’ya başvurularak kazanın bildirilmesi mümkündür. Dilekçe SGK’ya posta yoluyla da gönderilebilir.

Bildirmeme Cezası Ne Kadardır?

Bazı işverenlerce kaza kuruma bildirilmeyerek örtbas edilmeye çalışılmaktadır. Kazanın üç gün içerisinde SGK’ya bildirilmemesi durumunda işyerinin çalışan sayısı ve tehlike sınıfına göre 4.688 TL ile 14.064 TL aralığında iş kazası bildirmeme cezası verilmektedir. Ayrıca bildirimin gecikmesi sebebiyle bildirim tarihine kadar ödenen geçici iş göremezlik ödeneği işverenden faiziyle birlikte alınmaktadır.

Tutanak Nasıl Tutulur?

Kaza tutanağında kazanın oluş biçimi, kazanın tarihi ve saati, kazaya şahit olan işçilerin ifadeleri ve kaza geçiren işçiye ilişkin bilgilere yer verilmelidir. İş kazası tutanağı örneği indirmek için bu konuda yazılmış makalemizi inceleyebilirsiniz. Bazı kötü niyetli işverenler gerçeğe aykırı tutanak düzenleyebilmektedir. Bu gibi durumlarda işçilerin endişe etmesi gereken bir şey yoktur. İşveren tarafından tek taraflı olarak tutulan tutanakların gerçeğe aykırı olduğu dava aşamasında her türlü delille ispatlanabilmektedir.

Geçici İş Göremezlik Ödeneği Maaştan Kesilir Mi?

Raporlu olduğunuz gün sayısı kadar geçici iş göremezlik maaşına hak kazanırsınız. İşveren SGK tarafından ödenen bu tutarı maaşınızdan kesebilir. Yani işveren tarafından ödenen tutarla SGK tarafından ödenen geçici iş göremezlik maaşının toplamı aylık normal ücretiniz kadar olmalıdır.

Şikayetçi Olmadım Dava Açabilir Miyim?

Bazı kötü niyetli işverenlerce hastane, polis veya jandarmaya verilen ifadelerde kazanın bildirilmemesi için işçilere baskı yapılmaktadır. İfadenizde kazanın iş dışında gerçekleştiğini beyan ettiyseniz veya şikayetçi olmadıysanız dahi dava açabilirsiniz. Kazanın iş kazası olduğu her türlü delille ispatlanabilmektedir.

Sigortasız İşçi Tazminat Alabilir Mi?

Tazminat talep edebilmek için önemli olan iş kazasının varlığıdır. İşçinin sigortasının yapılmamış olmasının bir önemi yoktur. Kaza ile sigortasız işçi çalıştırdığı ortaya çıkan işveren ağır cezalarla karşı karşıya kalabilecektir.

Kaza İşçinin Kusurundan Kaynaklanırsa Dava Açılabilir Mi?

İşçinin veya üçüncü kişinin %100 kusurlu olması hali dışında işverene karşı tazminat davası açılabilmektedir. İşçinin kazada tamamen kusurlu olması hali çok nadir olarak trafik iş kazalarında karşımıza çıkabilmektedir. Bunun dışında işverenin % 1 kusuru olsa dahi tazminat davası açılabilecektir.

Çırak ve Stajyer İş Kazası Geçirirse Tazminat Alabilir Mi?

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda çırak ve stajyerlerin de kanun kapsamında oldukları açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla kaza durumunda tazminata hak kazanacaklardır.

Devlet Memuru İş Kazası Geçirirse Dava Açabilir Mi?

Memurun iş yerinde veya işini yürütmesi nedeniyle meydana gelen her türlü kaza kanun kapsamındadır. Memurların geçirdikleri kaza nedeniyle çalıştıkları kuruma karşı maddi ve manevi tazminat davası açma hakları vardır.

Yurt Dışında Kaza Geçiren İşçinin Hakları Nelerdir?

İşveren yurt dışında çalışmaya götürdüğü işçiler için kısa vadeli sigorta yapmak zorundadır. Dolayısıyla yurt dışında kaza geçiren işçiler de sosyal haklarından yararlanabilecek ve tazminat davası açabilecektir.

İş Kazasında İşverenin Sorumluluğu Nedir?

İşveren kaza gerçekleştiğinde işçiyi en kısa sürede hastaneye ulaştırmalı, tedavi masraflarını karşılamalı, tutanak tutmalı ve en geç 3 gün içerisinde kazayı SGK’ya bildirmelidir. İşçinin kaza nedeniyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararları da karşılanmalıdır.

İş Kazası Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

İş kazası zamanaşımı süresi kazanın gerçekleştiği tarihten itibaren 10 yıldır. Ancak kazanın aynı zamanda suç teşkil etmesi halinde, Ceza Kanun’unda öngörülen daha uzun zamanaşımı süreleri de uygulanabilecektir.

İş kazası ile ilgili aklınıza gelen her türlü soruyu aşağıdaki formu doldurarak büromuza iletebilirsiniz.

İSTİFA EDEN İŞÇİNİN HAKLARI

istifa eden tazminat alabilir mi

 

İstifa eden işçinin hakları sanılanın aksine oldukça fazladır. İş yerinde yaşadığı olumsuzluklar veya daha iyi bir iş bulması nedeniyle her gün bir çok işçi istifa ediyor. Çoğu kişi kendi işten çıktığında hiçbir tazminat veya işçi hakkını alamayacağını düşündüğünden kanuni haklarından yararlanamıyor. Bilinenin aksine istifa eden işçinin tazminat ve diğer işçilik haklarını alması mümkün. İstifa eden işçinin haklarını sizin için derledik. İş hukuku avukatlık hizmetimiz hakkında detaylı bilgiye İş Hukuku Avukatı makalesinden ulaşabilirsiniz.

1) Kıdem Tazminatı

İşten ayrılmak istediğinizde kıdem tazminatı alabilmeniz için en az bir yıl süre ile iş yerinde çalışmış olmanız şarttır. Ayrıca İş Kanunu uyarınca “haklı neden” olarak kabul edilen istifa sebeplerinden birini gerekçe olarak göstermeniz gerekir. İşçi için haklı istifa nedenlerinden en yaygın olanı ücret ve diğer işçilik haklarının eksik ödenmesi veya hiç ödenmemesidir. Aşağıdaki başlıklarda belirttiğimiz işçi haklarından herhangi birinin eksik ödenmesi halinde haklı nedenle istifa edebilirsiniz. Bu durumda istifa eden işçinin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Bunlara ilaveten;

  • Kadın işçi evlendiği tarihten bir yıl içerisinde evlilik nedeniyle işten çıkması halinde kıdem tazminatı alabilir.
  • Erkek işçi askerlik nedeniyle işten çıkması halinde kıdem tazminatı alabilir.
  • İşe giriş tarihinin SGK’ya geç bildirilmesi, SGK primlerinin gerçek ücret üzerinden yatırılmaması, SGK kayıtlarında gerçeğe aykırı olarak giriş – çıkış yapılması haklı nedenle istifa nedenleridir. Bu durumdakıdem tazminatınızı alabilirsiniz.
  • Sigorta başlangıcınızın 08.09.1999 tarihinden önce olması ve 3600 gün prim ödemeniz kaydıyla emeklilik nedeniyle işten çıkabilir, kıdem tazminatınızı alabilirsiniz.
  • İş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmazsa, yaptığınız iş nedeniyle meslek hastalığı geçirirseniz veya sağlığınız için tehlikeli bir durum ortaya çıkarsa işten çıkarak, kıdem tazminatınızı alabilirsiniz.
  • İşveren tarafından hakarete veya cinsel tacize uğrarsanız  haklı nedenle iş akdinizi sonlandırabilir, kıdem tazminatınızı alabilirsiniz.
  • İş yerinde herhangi birinin size cinsel tacizde bulunması ve bu durumu bildirmenize rağmen önlem alınmaması durumunda işten ayrılarak, kıdem tazminatınızı alabilirsiniz.

Bunların dışında iş yerinde uğramış olduğunuz herhangi bir haksızlık ya da kanuna aykırı bir uygulama da haklı istifa nedeni olarak kabul edilebilir. Bu nedenle uzman bir işçi avukatından hukuki destek almanızda fayda vardır.

2) Fazla Mesai Ücreti

Haftalık mesai saatlerinizin toplamı 45 saati aşıyorsa kanunen fazla çalışıyorsunuz demektir. Bu süreyi hesaplarken mola sürelerini düşmeniz gerekiyor. Örneğin 09.00 – 18.00 saatleri arasında 1 saat öğle molası vererek haftada 6 gün çalışıyorsanız; Günlük 8 saat X 6 gün = 48 Saat çalışıyorsunuz demektir. Bu durumda her hafta 3 saat fazla çalışma ücretine hak kazanıyorsunuz. Bunun dışında günlük 11 saatten fazla çalışmanız veya 20.00-06.00 saatleri arasında 7,5 saatten fazla çalışmanız halinde de fazla çalışma ücretine hak kazanırsınız.

Fazla çalışma ücretine hak kazanmanız halinde işvereninizin saatlik ücretinizin % 150 ‘si tutarında size ödeme yapması gerekir. Fazla çalışma ücretinizin ödenmemesi veya eksik ödemesi halinde işten çıkabilir istifa eden işçinin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Buna ilaveten çalıştığınız süre boyunca ödenmeyen fazla çalışma ücretlerinizin tamamını bankalarca verilen en yüksek faizi ile birlikte alabilirsiniz.

3) Ulusal Bayram ve Genel Tatil Ücreti

Ülkemizdeki ulusal bayram ve genel tatil günleri 1 Ocak, 23 Nisan, 1 Mayıs, 19 Mayıs, 15 Temmuz, 30 Ağustos, 29 Ekim ve dini bayramlarımıza denk gelen günlerdir. Sözleşmenizde resmi tatil günlerinde çalışma yapacağınıza dair hüküm yoksa bu günlerde çalışmak zorunda değilsiniz. Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışmanız halinde o gün kaç saat çalıştığınıza bakılmaksızın bir günlük ücretiniz kadar ilave ücret işvereniniz tarafından ödenmelidir. 

Ulusal bayram ve genel tatil ücretinizin ödenmemesi veya eksik ödenmesi halinde haklı nedenle işten çıkabilir ve istifa eden işçinin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Buna ilaveten çalıştığınız süre boyunca ödenmeyen ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinizin tamamını bankalarca verilen en yüksek faizi ile birlikte alabilirsiniz.

4) Yıllık İzin Ücreti

İş yerinde;

  • 1 yıl ile 5 yıl arasında çalıştığınızda 14 gün,
  • 5 yıl ile 15 yıl arasında çalıştığınızda 20 gün,
  • 15 yıl ve daha fazla çalıştığınızda her yıl 26 gün yıllık izine hak kazanırsınız.

İşvereniniz tarafından yıllık izne hak kazandığınız tarihten itibaren bir yıl içerisinde yıllık izin hakkınız kullandırılmadığı takdirde, işten çıkabilir ve istifa eden işçinin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Ayrıca kullandırılmayan yıllık izin süreniz kaç günse o kadar güne karşılık gelen ücretinizi alabilirsiniz.

5) AGİ (Asgari Geçim İndirimi)

Asgari geçim indirimi; işçiler ve işçilerin bakmakla yükümlü olduğu kişiler için uygulanan gelir vergisi indirimidir. Asgari geçim indirimi evli olup olmamanıza, eşinizin çalışıp çalışmamasına ve çocuk sayınıza göre değişik tutarlarda her yıl yeniden belirlenir. 2018 yılı için belirlenen AGİ tutarlarına yukarıdaki tabloda yer verilmiştir.

Tabloda medeni durumunuza göre belirtilen tutarlarda asgari geçim indiriminin her ay size ödenmesi gerekir. Aksi takdirde iş akdinizi haklı nedenle feshederek istifa eden işçinin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Buna ilaveten çalıştığınız süre boyunca eksik ödenen asgari geçim indirimi tutarlarını da alabilirsiniz.

6) Hafta Tatili Ücreti

Her işçiye yedi günlük çalışma süresi içerisinde 1 gün (24 saat kesintisiz olarak) izin verilmesi gerekmektedir. Hafta tatiliniz olan günde çalışmanız halinde günlük ücretinizin % 50 fazlası tutarında hafta tatili ücreti tarafınıza ödenmelidir. Günlük ücretinizin 100 TL olduğunu düşünürsek, hafta tatilinde çalışmasanız dahi ödenecek olan 100 TL’ye ilaveten günlük ücretinizin % 50 fazlası olan 150 TL’nin ayrıca ödenmesi gerekmektedir.

Hafta tatili ücretlerinizin % 50 zamlı bir şekilde ödenmemesi halinde istifa eden işçinin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Ayrıca çalıştığınız süre boyunca eksik ödenen hafta tatili ücretlerinizi de bankalarca verilen en yüksek faizi ile birlikte alabilirsiniz.

7) Eşit Davranmama Tazminatı

İşveren haklı bir sebep bulunmadıkça işçileri arasında ayrım yapamaz, tüm işçilere tanıdığı haklardan yalnızca bir veya birkaç işçiyi mahrum bırakamaz. İşverenin en sık görülen eşit davranma ilkesine aykırı uygulamaları şunlardır;

  • İş yerinde servis hizmeti verilmesine rağmen servisten yararlanamayan işçilere yol ücreti verilmemesi,
  • Tüm işçilere zam yapılırken bazı işçilere yapılmaması,
  • Hamile olan işçinin işten çıkarılması veya görev tanımıyla bağdaşmayacak işler verilmesi,
  • Bazı işçilere ikramiye verilirken bazılarına verilmemesi,
  • Cezalandırma amacıyla diğer işçilerden farklı mesai saatleri uygulanması,
  • İş yerinde verilen sosyal yardımlardan (yemek, giyecek vb.) bazı işçilerin yararlandırılmaması

Bu ve bunlara benzer hallerin varlığın halinde iş akdinizi haklı nedenle feshedebilir ve istifa eden işçinin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz.. Ayrıca eşit davranma yükümlülüğüne aykırı hareket eden işvereninizden 4 aylık ücretiniz tutarında tazminat talep edebilirsiniz.

8) Sendikal Tazminat

İşveren sendikalı işçilerle sendikasız işçiler arasında çalışma şartları bakımından herhangi bir ayrım yapamaz (toplu iş sözleşmesi hükümleri dışında). Hiçbir işçi sendikaya üye olduğu gerekçesi ile işten çıkarılamaz, sendikal faaliyetlerde bulunduğu için farklı bir muameleye tabi tutulamaz.

Sendikalı olmanız nedeniyle işveren tarafından bu benzeri uygulamalara maruz bırakılmanız halinde işten çıkarak istifa eden işçilerin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Ayrıca en az bir yıllık ücret miktarınız kadar da sendikal tazminat alabilirsiniz.

9) Mobbing (Psikolojik Taciz) Nedeniyle Manevi Tazminat

Mobbing genellikle işçinin istifa etmesi veya başkaca bir amaçla işçinin üzerinde sistematik bir şekilde baskı kurulmasıdır. Mobbing kapsamına girebilecek en yaygın davranışlar; işçinin sürekli yüksek sesle azarlanması, diğer işçilerden izole edilmesi, sürekli eleştirilmesi, hakkında söylentiler çıkarılması, hoş olmayan imalarda bulunulması, anlamsız ve aşağılayıcı işler verilmesi, sürekli görev yerinin değiştirilmesi vb. davranışlardır.

İş yerinde bu kapsamda değerlendirilebilecek davranışlarla karşılaşmanız halinde, haklı nedenle iş akdinizi feshederek istifa eden işçinin hakları ile kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Ayrıca maruz kaldığınız psikolojik şiddetin ağırlığına göre yüklü miktarlarda manevi tazminat da talep edebilirsiniz.

İstifa Dilekçesi Vermeli Misiniz?

İşvereninize işten ayrılmak istediğinizi söylediğinizde istifa dilekçesini doldurmanızı isteyecektir. Yukarıda bahsettiğimiz durumlardan herhangi biri söz konusu ise işten ayrılırken hiçbir belgeye imza atmak zorunda değilsiniz. Ayrıca belirli bir süre önceden işvereninize işten çıkacağınızı bildirme zorunluluğunuz da bulunmamaktadır. Bu nedenle tamamen işveren lehine düzenlenmiş olan ve hiçbir gerekçe yokken işten çıkmak istediğiniz anlamını içeren istifa dilekçesi örneklerini imzalamayın.

İstifa dilekçesi imzalasanız dahi dilekçenizde fesih nedenine ilişkin genel ifadelere yer verilmişse kıdem tazminatını ve istifa eden işçinin haklarını almanız mümkündür. Ayrıca kıdem tazminatı dışındaki ücret ve diğer işçilik haklarınız için dava açmanız her durumda mümkündür. Hak kaybına uğramamanız açısından işten çıkmaya karar verdiğinizde iş hukuku alanında uzman bir işçi avukatından hukuki destek almanızı tavsiye ederiz. İş hukuku alanında uzman olan avukatınız gerekli hukuki gerekçeleri içerir fesih bildirimini sizin adınıza düzenleyerek işverene gönderecektir. Bu şekilde alacaklarınızın tamamı için faiz işlemeye başlayacağı gibi neden işten ayrıldığınız da şüpheye yer bırakmayacak şekilde delillendirilmiş olacaktır. İş kazası hakkında bilgi almak için şu sayfamızı ziyaret edebilirsiniz: İş Kazası Avukatı